ABD’nin orantısız güç kullanmasının temeli var mı?

Geçen hafta birbirinden bağımsız gibi gözüken bazı gelişmelere iki adım geri çekilip öyle bakmayı denedim ve karşıma ilginç bir manzara çıktı. İsterseniz Kafkasya’dan Libya’ya, ABD’den Çin’e kadar ortaya çıkan gelişmelerin birbirine ne kadar bağlı olduğunu kendi bakış açımdan aktarmaya çalışayım.

Kafkasya’da bir anda ortaya çıkan gerginlik dikkatinizi çekmiştir. Ermenistan’ın Azerbaycan’a geçen hafta 2 defa saldırmış olması, “bu işin arkasında kim var?” sorusunu aklımıza getirdi.

Elbette herkesin aklına ilk önce Rusya geliyor ama şu anki Ermenistan yönetiminin Putin ile arası iyi değil. Ancak mevcut hükümetin Fransa ile yakınlaşmış olduğunu da görüyoruz. Geçen haftalarda Libya’daki hava üssüne yapılan saldırının kimin tarafından gerçekleştirildiği aranırken de Fransa olağan şüpheliler arasında ilk sırada yer alıyordu. Buradan anlıyoruz ki, Fransa’nın Türkiye’ye karşı köşeye sıkışmış olması “vekâlet savaşı” başlatmış olması ihtimalini güçlendiriyor.

Fransa doğrudan Türkiye’yle çatışamaz. Çünkü iki ülke de NATO üyesi. Libya ve Suriye meselelerinde Türkiye’ye karşı tavrını koymuş olan Fransa’ya AB de destek vermiyor. Bu sebeple Macron’un dolambaçlı yollar kullanarak Türkiye’nin dikkatini dağıtmaya çalıştığını söylemek komplo teorisi olmaz. Kafkasya’da Türkiye’nin de dahil olacağı bir çatışma ortamı tüm dengeleri değiştirebilir.

Tüm bunlar olup biterken Rusya’nın “Türk Akımı” ile ilgi yaptığı hamleler ABD yönetimini kızdırmış gözüküyor. Başkan Yardımcısı Pence’nin oldukça sert bir üslupla kaleme aldığı mesajda açıkça “Ruslarla ortak iş yapanları” tehdit ettiğini söyleyebilirim. Bu arada Kongrede S-400’leri de ilgilendiren yeni bir tasarının yasalaşmakta olduğu haberi geliyor. Bana göre ABD’nin dış politikası oldukça sığ bir çizgide ilerliyor ve giderek Trump’ın düşlediği “Tekrardan Büyük Amerika” hayalinden uzaklaşıyor. Amerika’nın tarihi 18. yüzyılın sonlarına dayanırken, Libya’nın bulunduğu bölgede İtalyan, Yunan ve Türk devletlerinin tarihçesi bin yıllarla ifade edilen bir durumda. Aynı şekilde Asya’nın doğusunda da Çin’in binlerce yıla dayanan bir tarihçesi var.

Batı’nın diplomasi anlayışı, Batı Roma, Doğu Roma, Çin Hanedanları ve Osmanlı İmparatorluğunun Mirası olan bu devasa bölgede İngilizlerin, Almanların, Fransızların, İspanyolların Haçlı Seferleri ve sömürgecilik faaliyeti haricinde bir bağı olmadığını anlamıyor. Hatta Amin Maalouf‘un kitaplarında sıkça dile getirildiği gibi “Doğu’nun Limanlarının ışıklarını söndüren” ülkeler bunlar. Sözüm ona buralara demokrasi getirmek için.

Amerikalılar sadece “büyük” olmaları sebebiyle bölgede bulunmaya hakları olmadığını göremiyorlar. Ruslar, Çarlık zamanında başaramadıklarını şimdi başarmaya çalışıyor. Ancak Putin kesinlikle Çar Petro gibi inovasyon ve diplomasiyi zarif bir şekilde ele alan, yenilikçi bir lider değil. Zaten mesele bunu kabul etmemesinden kaynaklanıyor. Kendini dünyanın hakimi olarak görüyor.

Çinliler daha akıllıca bir yol seçerek ekonomik olarak yayılmayı tercih ettiler. Doğal olarak, ABD kendisinden beklenen tepkiyi verdi. Amerika, başta İngiltere olmak üzere tüm ülkeleri Çinli şirketlerle iş yapmamaları için tehdit ediyor.

Son olarak İngiltere’nin Huawei ile ilgili attığı adım dikkatimi çekti. Dünyanın birçok ülkesinde ve özellikle İngiltere’de telekom ve 5G altyapısı için destek veren Huawei’nin, temeli olmayan casusluk veya hassas bilgileri çalma suçlamasıyla dışlanmaya çalışılması, en basit ifadeyle bir akıl tutulması diyebilirim. Nitekim Birleşik Krallık’taki telekom şirketleri bu karara tam olarak uymayacaklarını beyan etmeye başladılar. Boris Johnson’un basiretsizliği sebebiyle Birleşik Krallığın teknolojide geri kalmasını kabul etmeyecek cesur ve akıllı insanlar var çok şükür.

“Parçalanan AB’yi 5G birleştirecek ama ABD ve Rusya istemiyor…“

Anladığım şu ki, ABD yanına İngiltere ve Avustralya’yı alarak yeni bir ittifak oluşturmaya çabalıyor. Daha önce Korona Virüsü ile ilgili Çin’e karşı yürütülen karalama kampanyasına öncülük eden Avusturalya’nın yanına, daha önce Huawei konusunda Amerika’ya müspet cevap vermeyen Birleşik Krallığın da katılması dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme. Şimdi buradan nasıl bir sonuç çıkarıyorum onu anlatayım:

Demek ki Brexit, AB’nin parçalanması için hazırlanmış usta işi bir stratejiymiş. ABD ve Rusya’nın bu meselede ortak olmasalar da, AB’nin dağılması için çalıştıkları anlaşılıyor. Dünya tarihinin en başarılı siyasi projelerinden biri olan AB’nin ne Rusya ne de ABD tarafında fazla destekçisi olmadığı anlaşılmış durumda. Bütün mesele aslında Macron’un zamansız ve acemi bir şekilde “Avrupa Ordusu” bahsini açmasıyla başladı. O günden sonra Avrupa’nın başına gelmedik kalmadı. Sarı Yeleklilerden Bağımsız İsteyenlere kadar birçok karışıklık zirve yaptı AB’de. Oldukça net gözüken şu: Ne Rusya ne de ABD, AB’nin güçlü bir ordu kuracak kadar gelişebilme ihtimalini sevmediler. Aslında hiçbir şemsiyenin altında birleşmesini de istemediler. 5G işte bu şemsiyelerden biri.

Ayrıca, 1990’ların başında olduğu gibi sivil teknolojilerde bir kez daha geride kalma tehlikesi yaşayan ABD, Uzak Doğu’dan yükselen firmaların AB’nin güçlü firmalarıyla teknolojik çözümler geliştirmesinden de hoşlanmadı. Bunun için de Sosyalist bir ülkeden kapitalist dünyanın zirvesine yükselen Huawei’yi hedef aldı.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Huawei “Amerikan Rüyası” diye tarif edilen hayat tarzının aslında bir kabus ve esaret olduğunu gösterdi. Ortaklık yapısından ARGE yatırımlarına, inovasyondan çevre bilincine kadar birçok alanda dünya devlerini geride bırakan bu firmanın, bu kadar zorluğa rağmen geçenlerde açıkladığı mali tablolar eşine az rastlanan bir durumdu. Yani Trump ne yaparsa yapsın sonucu değişmiyor. Huawei başarıyla yoluna devam ediyor.

Tüm yazdıklarımdan çıkaracağım özet şu: Ezberi bozan firmalar ve ülkeler, ister istemez ezberlerini bozamayanların tehdidine maruz kalıyor. Fransa, ABD, İngiltere ve Avustralya’da ciddi bir liderlik sorunu ile ezberletilmiş çaresizlik olduğu gözüküyor. Anglosakson dünya ile Fransa’nın bu sebeple “vekalet unsurları” ile mücadeleye devam etmeleri doğal bir sonuç.

Çin ile doğrudan çatışamayanlar Huawei ile uğraşırken, MENA Bölgesinde Türkiye ile doğrudan çatışamayanlar “iz bırakmamak için” paravan işlerin içine giriyorlar.

Sanıyorum, bu işlerin tekrar rayına girmesi için önce ABD seçimlerinin bitmesi, Fransa’da iç siyasette esen rüzgarların dinmesi, Avustralya yangınlara teslim olurken tatile giden başbakanın aklı başında politikalar üretmesi gerekiyor.

Kafkaslardan Pasifik’e kadar uzanan birbirinden değişik gelişmeleri ancak bu kadar kısa özetleyebildim. Okuyanlara sabırları için teşekkürler.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara