Acil Durum Yönetimi…

Kabus gibi başlayan haftadan sonra bir yenisine başlıyoruz. Ulusal Yas ve hemen arkasından ilan edilen OHAL ile beraber deprem bölgesinde işlerin daha düzgün ilerleyeceğini düşünüyorduk ancak tam olarak böyle olmadı. Dirlik ve düzenin sağlanması vakit aldı.

Bu şiddetteki bir depremin yarasını anında sarmak mümkün değil elbette ancak ülkemiz sivil savunma ve seferberlik açısında organize olamamış bir görüntü sergiledi. Yardım için yurt dışından gelenlerin, iş makinalarını kullanmak için bölgeye gitmek isteyen gönüllülerin, yardım götüren araçların bekletildiği bu arada sosyal medyanın yavaşlatıldığını görüyoruz. Bu gelişmelerin hiçbiri tecrübeli idarecilerin bulunduğu yerlerde gerçekleşmez. İşin esası şu:

Acil eylem planları kağıt üzerinde güzel gözükür ama acil durum gerçekleştiğinde söz konusu planları uygulayacak tecrübeli kişilere gereksinim duyulur. Peş peşe hatalar olunca, tecrübesiz personel üstlerinden talimat beklemeye başlar. Üstler de gelişmeleri kontrol etmek için inisiyatif hakkı vermeyen bir yönetim tarzına bürünürler. Sonuç olarak hayati önemdeki akışlar sürekli olarak üstlerin talimatı beklendiği için durdurulur. Anladığım kadarıyla, acil müdahaleyi gerçekleştirecek personele detaylı bir tatbikat ya da tekrar yaptırılmamış. Bundan başka yıkılmış binaların içinden insan çıkarmak için beton ve demirlerin nasıl kesileceği konusunda bilgi sahibi olan kişilerin sahada olması gerekliliği de bir başka gerçek.

“Koordinasyon Sağlamak Talimatla Olmaz…”

Anladığım kadarıyla büyük bir depremden sonra hangi meslek gruplarından işgücü talep edileceği, askerin ne zaman devreye gireceği, sivil inisiyatifin nasıl organize edileceği, iletişim altyapısının nasıl ayağa kaldırılacağı, barınma-gıda-ısınma vs. gibi detayların nasıl sağlanacağı kağıt üzerinde kalmış. Belki de herkes bir üstünden talimat bekler hale geldiği için uygulanmamış.

Tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, afet veya acil durumlarda daha önceden belirlenmiş bir hareket planı dahilinde talimat gerekmeksizin hareket eden birimlerle bu işlerin altından kalkabiliriz. Çünkü talimatı veren üst makamların afet bölgesinin coğrafyasından, ulaştırma ağlarından, nüfus yoğunluğu ve yapısından, binaların durumundan, iletişim ağlarından ilk anda bilgisi olmayabilir. Bu durumda verilecek talimat işe yaramaz. Özetle, ilk anda müdahaleyi yapanlar talimat beklemeden inisiyatif kullanan yerel ekiplerdir. Eğitimleri iyi olmalı ve afet riskinden korunan yerlerde yaşıyor olmaları gerekir. Can kurtaracak olanın öncelikle kendi can sağlığı yerinde olmalı.

Elbette bu bahsettiklerim derli toplu bir planlamanın sonucunda gerçekleştirilebilir. Bunu devlete sıra gelmeden firma ve kurum bazında yapılması en akıllıca davranış olacaktır. Acil durum görevlilerini muhtemel İstanbul depremi için hazır ederken, kendimiz de her şeye hazırlıklı hale gelecek şekilde bir düzen yaratmak zorundayız.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

 

 

Ara