Acıların içinden geçerek 2024’e Giriyoruz..

Acıların içinden geçerek 2024’e Giriyoruz..

Ne söylesek boş, ateş düştüğü yeri yakıyor. Evlat sahibi olanlar mutlaka acının büyüklüğünü kavrıyor ancak şehit anası ve babası gibi kimse hissedemez. Türkiye’nin sınırları içinde terör can almasın diye, sınırların dışında canını verenler için hiçbir şükran ifadesi yeterli olmaz. Evladını, babasını, eşini, kardeşini bir daha göremeyecekler için de tüm kelimeler kifayetsiz.

Hayat elbette hayatta olanlar için devam ediyor. Kayıpları olan için zerre kadar önemi olmayan meselelerden bahsetmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla pek de istekli olmamakla beraber sizleri bilgilendirmek adına, haftanın ilk yorumuna başlıyoruz.

Geçen ay Merkez Bankası’nın yaptığı basın açıklamasında bazı ikircikli ifadeler vardı. Bu sebeple “% 40 ile bu yılı bitirdik” demiştim. Ancak tam bir gün sonra kulağıma gelenler sebebiyle meseleyi daha detaylı şekilde incelemeye karar verdim ve şöyle bir yorum paylaştım.

“…Bazı özel bankaların yöneticileri politika faizleri % 42.5 olursa asıl reel faiz bölgesine girilmiş olur şeklinde açıklamalar yapıyor ama meselenin bu olmadığını biliyoruz. Merkez Bankası faizleri artırdıkça CDS primleri düşüyor ve yurt dışından finansman maliyeti azalıyor. Bankalar sendikasyon kredilerinin maliyetini düşürmek amacıyla Merkez Bankası yöneticilerine cesaret veriyorlar gibi gözüküyor. Yoksa bu faizlerle iş yapıp para kazanmanın kolay olmadığını hepimizden daha iyi biliyorlar…”

Nitekim geçen hafta Merkez Bankası bir kez daha faiz artırdı. Ayrıca seçimlerden önce bir kez daha artırabileceğini ima eden bir açıklama yaptı. Net olarak söylemek gerekir ki, faiz artırma işine oldukça geç başlayıp ve cılız adımlarla devam ettiğimiz için, enflasyon yükselmeye devam ederken faiz her zaman arkasında kalacak, diğer yandan büyümenin yavaşladığına şahit olacağız. Sanayi ve ticarette çok büyük firmalar haricinde krediye erişim konusunda sıkıntı yaşandığını görüyoruz. Hele ki bu faizlerle kredi talebinin azalacağını, kredi almak isteyenlerin risk profili yüksek firmalar olacağını göreceğiz.

Tüm bunlar olup biterken Merkez Bankası’nın swaplar hariç net döviz rezervinin eksi 50 milyar dolardan eksi 39 Milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Dolar/TL’nin seyri ve piyasadaki para hareketine bakınca, bu yükselişin sadece Merkez Bankasının piyasadan dolar satın almasıyla gerçekleşmediğini anlıyoruz. Hesaplama tekniğinde bir değişiklik olduğu besbelli. Sebebi ne olursa olsun elbette olumlu bir gelişme. Yolumuzun uzun olduğunu unutmadan, Merkez Bankası’nın en az dış ticaret açığımız kadar dövizi kasasına koyması Türkiye’nin lehinedir diye düşünüyorum. Böylece “dış kırılganlık” olarak tarif edilen ama basitçe “döviz kurunun yan etkileri” anlamına gelen gelişmelere karşı güçlü hale geleceğiz.

Merkez Bankasının güçlendirmeye çalıştığı rezervleri seçimler için başlayacak propaganda maratonunda döviz yükselmesin diye tekrar harcamaya başlaması, elbette beklentilerin olumsuz hale gelmesine sebep olacak. İçimden bir ses nedense her gelişmeye çok fazla anlam yüklendiğini söylüyor. Beklenti çıtasını çok yüksek tutunca hayal kırıklığı her zaman fazla oluyor. Merkez Bankası’nın beklentileri doğru yönetmek adına bu gerçeğe dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Emre Alkin

 

Prof. Dr. Emre Alkin

 

Ara