Afganistan meselesi üzerine…

Belki de soğuk savaş sonrası oluşmuş olan doktrinlerin tek tek çökmeye başladığı bir sürecin içinden geçiyoruz. ABD’nin Afganistan’da “Taliban Dönüşümüne” şartlı izin vermiş olduğunu görüyoruz. Bu durum 11 Eylül’den sonraki çatışma sürecinin ve Statüko’nun bitmesi anlamına da geliyor.

Afganistan’da karışıklık 1979 yılında komünist hükümetin radikal dinci gruplarla mücadele edemediği için SSCB ordusunu ülkeye davet etmesiyle başladı. Sonra 10 yıl süren bir “soğuk savaş” mücadelesi başladı. ABD bölgede “vekâlet savaşını” mücahitler üzerinden devam ettirirken, ilginçtir Çin de benzer şekilde aynı gruplara destek verip SSCB’yi sıkıştırmaya devam etti. Suudi Arabistan ve Pakistan da mücahitlere destek verirken, Hindistan mevcut hükümete destek vererek şiddete zirve yaptırdılar diyebilirim.

Çok iyi hatırlıyorum 2000 yılından itibaren toplantılarına katıldığım ATC yani Amerikan Türk Konseyi’nin hem onursal başkanı hem de 2005-2009 arasında ABD’nin Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice’ın “akıl hocası” olarak bilinen General Scowcroft, “belki de herkes demokrasi istemiyor” diyerek askeri güce dayalı Amerikan Dış Politikasına eleştiride bulunmuştu. Bu açıklaması aynı zamanda G.W. Bush yönetimi ile arasının açılmasına sebep oldu diyebilirim.

Aslında bir zamanlar “kahraman” olarak bilinen birçok ABD Silahlı Kuvvetler mensubu, askerler üzerinden yürütülen diplomasiyi eleştiriyor. Hem Obama hem de Trump yönetimi ile ilgili yazılan kitaplara göz gezdirdiğimizde Başkanların Afganistan, Suriye vs. gibi ülkelerden çekilmek için sayısız plan yaptığı ancak hem danışmanları hem de Pentagon’daki elitler tarafından engellendikleri anlaşılıyor. Obama’nın daha Başkan olmadan sorunlu ülkelerin bazılarını ziyaret ettiğini ve bu kararını kesinleştirdiğini gezi notlarından takip edebiliyoruz. Açıkçası 83 milyar dolar harcanarak oluşturulmaya çalışılan Afgan Güvenlik Güçleri Projesi de bu notlara dayanıyordu diyebilirim. Biden tarafından proje sonlandırılmış oldu.

Bölgeye belki de on yıllardır ziyarette bulunan BIDEN’ın Afganistan’dan kontrollü bir şekilde ABD’yi çekmeye çok önceden karar verdiği anlaşılıyor. Ancak burada hedef şu değil: “Madem demokrasi istemiyorlar o zaman gidiyoruz”. Bana göre bölgede İran’dan da radikal bir yönetim yaratarak bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Bir anlamda iki mezhep arasındaki çatışmayı körükleyecek bir otorite boşluğu için ortam yaratılıyor. Türkiye’ye gelen Afganlılar büyük ihtimalle Taliban tarafından kabul edilmeyecek ve yakalandıklarında belki de idam edilecek unsurlardan oluşuyor. Bu insanların gelecekte hangi gelişmenin mimarı olacaklarını tam olarak kestirmek zor.

“Soğuk savaş metotlarına geri mi dönüyoruz ?…”

Ancak anladığım önemli bir gerçek şu: ABD’nin “yenmek” istediği eğer yenemezse kontrol etmek istediği iki ülke var. Çin ve İran. ABD Putin’den sonra Rusya’nın dağılacağını düşünüyor, bu sebeple “ger-gevşet” politikasına devam ediyor. ABD ve Rusya’nın Afrika, Orta Doğu, Latin Amerika’daki köşe kapmacası devam ederken, Çin’i sıkıştırmaya devam edecekleri kesin. Tek kutuplu dünyaya alışamayan ABD için Rusya gibi “bir antrenman boksörü”nün varlığı açıkçası ilaç gibi geliyor. Dolayısıyla Putin aşırıya kaçan çıkışlarını bu sebeple idare ediyor ABD yönetimi.

David Owen’ın “Hasta ve İktidarda” kitabında belirttiği gibi, özel şirketler haricinde hiçbir kurumda ve siyasette liderden sonra kimin geleceği konusunda hiçbir hazırlık yapılmaz. Demokratik ülkelerde bu süreç seçimle aşılırken, demokratik geleneklere bağlı olmayan ülkelerde ve kurumlarda Lider değişimleri büyük kaos çıkarır. Belki de bu sebeple Çin, Rusya, İran, Afganistan vs. gibi ülkelerin demokratikleşmesi konusunda Amerika’nın ısrar ya da telkinleri sona erdi. Çıkacak her kaostan fırsat yaratacak “soğuk savaş” doktrinlerine geri dönüyor olabiliriz.

Süper Güç olan ABD ve diğer güçlerin politikaları şekillenirken, Türkiye’nin neler olup bittiğine dair doğru saptamalarda bulunması hepimiz için büyük önem taşıyor.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara