Algı operasyonuyla dev bir markayı çökertmek mümkün mü?..

Geçen hafta cuma günü TSİ 12:00’de ABD-Çin dijital savaşlarının en önemli çarpışması sayılan Huawei meselesi üzerine, bir Amerikalı akademisyen, bir Çinli Jeopolitik Uzmanı, bir Amerikalı Çin uzmanı ile bendeniz, İspanyol bir moderatörün yönetiminde tartışma yaptık.

Moderatör Elise Quevedo dijital dünyanın yakından tanıdığı bir hanımefendi. Bu tip toplantılarda hem eğlenceli hem de bilgili üslubuyla başkanlık yapıyor. Cyrus Janssen 13 yıldır ülkesinden uzakta yaşayan ve Çin üzerine uzmanlaşmış bir isim. Sakin bir ses tonu ve empati kurarak tartışan bir kişi. Warren Whitlock siber dünya ile ilgili ciddi çalışmalar yapan, esprili ama taviz vermeyen üslubuyla dünyanın nereye doğru gittiğini anlatan bir isim. Andy Mok ekonomiden jeopolitiğe kadar bir çok konuda araştırma yapan, söz konusu uzmanlık alanlarında yazılar yazan ve konferanslar veren Çinli bir dostumuz.

Janssen ve Whitlock tartışmada “Huawei’nin işi zor, herşeye hazırlıklı olun” tarafında yer alırken, ben ve Mok “Huawei yaşar, yeter ki sabırlı olsun” tarafında yer aldık. Elise Quevedo’nun sorduğu ilk soru “Amerika Huawei’yi boğar mı ?” oldu. Janssen “boğabilir ama boğmasa iyi olur” özetinde cevaplarken ben “bizim burada ABD ne derse bir tersini yapıyoruz” diye cevap verdim. Whitlock “sizin o taraflarda ne olduğu önemli değil, Huawei’nin en çok iş yaptığı ülkelerde başı dertte” derken, Mok Janssen ve Whitlock’a hak verdi ama “Çinliler sabır ve dayanıklılık konusunda ünlenmiştir, atlatırlar sanırım” diye cevap verdi.

Herkesin iki dakikalık süreye sadık kalmaya çalıştığı soru-cevap sürecinde ikinci soru şu oldu: “Teknolojiye karşı güvensizliğin sorumlusu Huawei mi ?”. Bu sefer Warren Whitlock ilk sözü aldı ve “teknolojiye her zaman güvensizlik oldu, hem de tarih çağları boyunca, bu sefer de günah keçisi Huawei oldu, büyütmeyin” derken, ben ABD firmalarının 1990’dan beri yaşadığım bölgede çok güçlü olduğunu ama yaptıkları işlerin beklenen sonucu vermediğini, firmalardan çok büyük para alarak “sorunlu çalışan çözümler” bırakıp gittiklerini ve Huawei’nin gelişiyle beraber tam tersine teknolojiye güvenin tekrar tesis edilmesi konusunda umudun doğduğunu ifade ettim. Cyrus Janssen soruya itidalli yaklaştı ve teknolojiye karşı oluşan güvensizliğin sosyal medya marifetiyle köpürtüldüğünü dolayısıyla gerçek ile yalanın birbirine karıştığını ama yine de yaratılan algının Huawei’yi tehdit ettiğinin altını çizdi. Andy Mok ise Whitlock’a katıldığını ifade ederek “her zaman güvensizlik yaratmak mümkün, Huawei teknolojiye yatırım yapmaya devam ederek algıyı pekala düzeltebilir” şeklinde bir yaklaşım gösterdi.

“Huawei’nin derdi Çinli olmak ve Trump”

Üçüncü soruya verilen cevaplara geçmeden önce, her birimizin yaptığı bir twitter anketinin sonucundan bahsedeceğim. “Huawei’nin başına gelenlerin temel sebebi veya en ciddi sorunu nedir ?” sorusuna dört adet şık belirledik. Bunlara gelen cevaplar şöyle sıralandı:

– Çinli bir firma olması % 44

– Trump Yönetimi % 32

– Teknolojiye karşı güvensizlik % 16

– Rakip Firmalar % 8

Buradan da anlaşıldığı gibi binlerce kişinin katıldığı bu sosyal medya anketlerinde Huawei’nin önündeki en büyük engelin Çin Halk Cumhuriyeti’nden çıkmış olması ve ABD Başkanı Trump’ın politikaları olduğu gözüküyor. Bu veri üçüncü soruya vereceğimiz cevabın alt yapısını oluşturdu diyebilirim.

“Sizce Huawei’nin Çin Devleti ile ortak olduğu ya da beraber çalıştığı imajını nasıl düzeltebiliriz?” sorusuna doğrudan şu şekilde cevap verdim: Devleti temsilen birçok projede çalışmış bir bilim insanı, eski devlet memuru ve diplomatik misyon görevi yapmış bir kişi olarak, herhangi bir kurumun devletle ya da istihbarat teşkilatları ile bağlantısı olup olmadığını muhakeme edebilecek kapasitem var. Dolayısıyla Huawei’nin doğrudan devletle çalıştığına dair iddia asılsız bir iddiadır. Huawei’nin tek kusuru, ki buna kusur demek en basit ifadeyle ırkçılıktır, Çin’de ortaya çıkmış olması. Zaten anket sonuçları da bunu gösteriyor. Ancak algıyı düzeltmek için şu ana kadar yapmadıklarını yapması gerekiyor.

Bana kalırsa bu markanın spor-sanat-kültür-müzik konusunda biraz daha atılım yapması gerekiyor. Amerikalılar, İngilizler ve Avustralyalıların egemenliğindeki Müzik endüstrisine sağlam bir giriş yapması, müziğin zenginleşmesi adına işbirliğine gitmesi, rakip değil yardımcı olması gerekir. Aynı talebimi spor için de yeniliyorum. Dünyanın başta gelen spor organizasyonlarına ve spor insanlarına destek olması, performansın ve eğlencenin gelişmesi adına yatırımlar yapması gerekir.

Ben sözlerimi “sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır” diye bitirirken, diğer konuşmacılar da benzer şekilde önyargıları kırmanın en iyi yolunun teknolojiyi geliştirerek fayda üretmek olduğunun altını çizdiler. Moderatör Elise Quevedo ‘ya zorluk çektirmedik pek. Sadece 1 kez süremizi aştık, onun haricinde hiç kimse konuşmacılara müdahalede bulunmadı. Seyredenlerden bir tanesi “bu tartışma ABD Başkan adaylarının tartışmasından daha eğlenceli ve daha saygı dolu” diyerek sosyal medyaya yorum yapmış.

Doğru demiş, çünkü lehte ve aleyhte olanların temel görüşü algı operasyonu yoluyla Huawei’ye yapılanların sabır sınırlarını aştığı yönündeydi. Yani hepimiz “yaşatmak” için konuştuk, bitirmek için değil. Ben ve Andy Mok bu işin sabırla üstesinden gelinebileceğini iddia ederken, Huawei’nin yatırımlara geniş bir spektrumda devam etmesi gerektiğini söyledik. Cyrus Janssen ve Warren Whitlock ise bu durumun kolay atlatabilecek bir durum olmadığını ve markanın net şekilde tehlike altında olduğunun altını çizdiler.

Panel tamamlandıktan sonra yapılan bir ankette şu sorulmuş ve cevaplar şöyle sıralanmış:

“Bu paneldeki tartışmaya göre Huawei’nin en önemli sıkıntısı ne ?”

– Jeopolitik %18.4

– Yalan haberler %20.9

– Amerikalı bir firma olmaması %29.3

– Yukarıdakilerin hepsi 31.5

İşte böyle. Bakalım bu hikayenin sonu nasıl bitecek? İnsanlığın lehine olacak bir şekilde bitmesi hepimizin en büyük dileği.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara