Merkez Bankasının küresel resesyon riskini sebep göstererek faiz düşürmesini yeterince tartıştık. Küresel Resesyon riski var ama argümanın bu olmasını tartışabiliriz.
Aslına bakılırsa ihracatımızın çok büyük kısmını gerçekleştirdiğimiz Euro Bölgesi için resesyon beklentisi ciddi bir seviyeye geldi.
Son anketlere katılan ekonomistler önümüzdeki 2 çeyrekte ekonomik daralma beklentilerini yükseltmiş gözüküyorlar. Daha önce % 45 nispetindeki bu beklenti son ankette % 60’a yükselmiş. Bu ani yükselişin sebebi şu gerekçeler:
– Rusya’dan Doğalgaz sevkiyatının kesilmesi: Bu durumun en çok Almanya’yı etkilemesi bekleniyor. Euro Bölgesinin en büyük ekonomisi yavaşlama sinyallerini çoktan verdi bile.
– Hayat Pahalılığındaki Artış: Firmaları ve bireyleri doğrudan doğruya etkileyen bu durum talep yetersizliğini de tetikliyor. Hem enerji hem de gıdada arz sıkıntıları fiyatları sürekli sıcak tutuyor.
– Enflasyonla alakalı olumsuz öngörüler: Uzmanlar 2024’e kadar enflasyonun % 4’ten aşağıya düşmeyeceğini söylüyorlar. Bu durumda ECB’nin bir kere daha 50 baz puan faiz artıracağı aşikar. Ekonomiler tam toparlanmadan faizlerin yükselmesi resesyon riskini artırıyor.
Tüm bunlar faiz oranlarında herkesin dikkatli olması gerektiğini ortaya koyuyor. Büyük ihtimalle TCMB “bir süre sonra faiz artışları mecburen duracak” diyerek uyguladığı politikayı bu sebebe bağlıyor. Yine de Avrupa’nın resesyona girmesinin getireceği ihracat kaybını düşük politika faizleriyle telafi edemeyeceğimizi söylemeliyiz. Bu süreç yaşanacaksa elimizde bir B planı mutlaka olmalı.
“Türkiye’ Fırsattan Yararlanabilir Mi ?..”
Euro Bölgesi ve Avrupa’daki üretimin Türkiye’ye kaydırılması ile alakalı şu an için düşünce bazında faaliyetler yapılıyor. Geride bıraktığımız dönemde ülkeye yatırım yapmak için gelen Avrupalıların, olumsuz gelişmeler sebebiyle vaz geçtiklerini biliyoruz. Belki bugünkü şartlarda diplomatik ve siyasi gelişmeleri dikkate almadan yeni yatırımlar için gelebilirler. Önümüzdeki en önemli engel ekonomi politikaları ve sürekli değişen mevzuat.
Aslına bakılırsa döviz kurlarında, enflasyon ve faizde sakinleşmeyi sağlayacak olan gelişmeler maliyeti olmayan kararlardan geçiyor. Ancak söylemlerde “tek yöne girmiş” durumda olan siyasetin, karar değiştirmesi bu aşamada “imkansız” kıvamına geldi. Ayrıca, atılan adımlar da dönüş için manevra alanı pek bırakmıyor. Yabancı yatırımcılar bu sebeple seçimlerden önce herhangi bir karar almak istemiyorlar.
Tüm bunlar demokrasinin göstergesi olan seçimleri maalesef “her derde deva” bir reçete haline getiriyor. Çözüm seçim ama ne zaman olacağı belli olmayınca, problemleri de ne zaman çözebileceğimiz adeta muamma haline geliyor.
Prof. Dr. Emre Alkin