Babam, ‘Ahlak bir tane’ derdi

İş, akademik ve spor hayatıma büyük bir etkisi olan babam, “Ahlak bir tane” derdi. Evde, işte veya dışarda farklı ahlaklar yok. Dolayısıyla babamdan öğrendiğim en önemli meziyetlerden biri ‘doğru bildiğini yapmak ve hileden uzak durmak’. Bunu nerede uygularsanız uygulayın başınız dik olur.

OLMASI GEREKENLER ÖVÜLMEYE BAŞLANMIŞSA!..
Babam, “Merkezine ahlâkı koymayan, kalıcı olamaz. Atatürk’ün dediği ‘yükselen yeni nesil’ ahlâk temelinden yükselmeli’’ derdi. Babam, eskiden gençlere ‘çok becerikli çocuk’ diye bahsederdik’’ diyor ve ekliyordu: “Bugün ise gençlere ‘çok namuslu çocuk’ diye bahsediliyor artık. Zaten olması gereken özellikler övülmeye başlanmışsa, işler iyiye gitmiyor demektir’’ derdi.

‘TÜRKİYE İÇİN YAPACAĞINIZ DAHA ÇOK ŞEY VAR’ DERDİ
“Sen, Kerem ve kıymetli insanların Türkiye için yapacağı daha çok şey var” derdi. “Hepimiz sizi seyrediyor ve size güveniyoruz. Bizden iyisini yapın. Adaletli olun, merhametli olun, akıllı olun ve uyanık olun. Siz böyle olursanız bizi aramanıza gerek kalmaz’’ derdi.

ONA BORÇLU OLDUĞUM EN BELİRGİN ÖZELLİĞİM…
Soğukkanlı olmayı, bol bol araştırmayı, sürekli öğrenmeyi ve en önemlisi ahlakı öğrendim sevgili babamdan. Ona borçlu olduğum en belirgin özelliğim ise; Çok ciddi bir araştırma yapmadan kesin konuşmamayı, bir konuda yanlış konuşan her kim olursa olsun zaman veya mekan gözetmeksizin düzeltmeyi, ancak bunu yaparken de nezaketi elden bırakmamayı babamdan aldım diyebilirim.

BABA-OĞUL, ARKADAŞ GİBİYDİK
Daha çok arkadaş ve meslektaş gibiydik. Çünkü bizi yani gençleri ciddiye alırdı. Bir defasında kendilerine “Baba değil de ‘Hocam’ desem olur mu?” demiştim. “Bana fark etmez oğlum. Kendini nasıl rahat hissediyorsan’’ dedi.

BİR’LİKTE OLDUK AMA HİÇ ‘BİR’ OLMADIK!
Biz çok birlikte olduk ama hiç ‘bir’ olmadık. Çünkü birbirimizin fikirlerine ancak ve ancak doğru olduğu sürece destek verirdik. Bir olunca farklı düşünceler üretmek zor olabilir. “Bir ülkede yaşayan fertlerin ekonomik özgürlüğü yoksa siyasal özgürlüğü de yoktur’’ derdi. Görüş farklılıklarından çıkan kavgaları fazla aldırmamamızı söylerdi. Babam, “Bizim zamanımızda sağcılarla solcular ayrı camilere giderdi. Zaman zaman böyle ayrışmalar olur. Ancak, hak ve özgürlüklerin sürekli iyileşmesini sağlamak gerekiyor. Bu bahsettiklerimde bir iyileşme olmadıkça seçimlerden bir şey beklememek gerekir’’ derdi.

‘BİZİM ZAMANIMIZDA ‘SEVGİ’ VARDI OĞLUM’
İnsanlar arasında görüş ayrılığını nasıl idare ettiklerini sorduğum merhum babam: “Bizim zamanımızda ‘sevgi’ vardı oğlum. Farklı ideolojiden arkadaşlarımız vardı ve ülkenin geleceği için kaliteli tartışmalar yapardık. Nevzat Yalçıntaş Hoca’dan İdris Küçükömer’e kadar her görüşten insan sohbet eder ve ahenk içinde düşüncelerini paylaşırdı. Çünkü öğrenmek en büyük açlığımızdı. Bazen bizden farklı düşünenler, bilmediğimiz bir bilgiyi paylaşırlardı. Ülkemizi ve birbirimizi severdik. Bu tartışmaları dinlerken annenin kucağında uyuduğun zamanları bile hatırlıyorum. Şimdi insanlar birbirlerini dinlemiyor. Allah size kolaylık versin.”

‘BAK EMRE’CİM…’
Bir gün bana: Bak Emre’cim. Sen her yerde benden şöyle bahsediyorsun: “Hiçbir zaman ‘ben’ demedi, ‘biz’ dedi”. Doğru. Tevazu sahibi olmak bir nevi kibirden arınmaktır. Neyi başarmışsam yola öğrenmek için çıktığımdandır. Gerçeğe ulaşmak için de, Yaradan’a ulaşmak için de tevazudan başka hiçbir kapı açık değildir. Bilim İnsanının görevi haklı çıkmak için argüman geliştirmek ya da görüşünü paylaştığı insanları haklı çıkarmak olmamalı. Aksine hakikati bulmak için daha önce öğrendiklerinin yanlış olabileceğini aklından çıkarmadan cesaretle yola devam etmesi gerekir.

Ara