Bankacılıkta AB ve ABD Farkı…

Aslında mesele karmaşık değil. Ancak problemin özü yerine problemin yan etkilerini tartışmamız sebebiyle doğru yolu bulamıyoruz. Mesela bankacılıkta temel meselenin risk yönetimi olduğu düşünülür. Ancak temel mesele ahlak ve basirettir. 

Maalesef, “Başarılı Bankacı” küresel anlamda kaza yapana kadar hatalı sollama yapan şoförden başka bir özellik taşımıyor. O yüzden ahlaklı ve basiretli olanlarına “iyi bankacı” diyoruz. Bankacılık kesinlikle finans mühendisliği de değil. Bu gerçeği 2001 yılındaki krizden sonra iki kıymetli uzmanla kaleme aldığımız “Finansal Aracılığın Evrimi” kitabında detaylı şekilde anlattık. Hatta Sovyet Bloğunun dağılmasıyla beraber Doğu Avrupa Bankacılığının aldığı yönü de örnekleriyle süsledik. Kitabın arkasına da 2001 Krizinden sonra “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” tarzında hazırlanan mevzuatı da ekledik. İfrat ve tefrit her yerde kötüdür ama Bankacılıkta yeri olamaz. 

Bu sebeple Sermaye Yeterliliği seviyesinin yüksekliği ile övünenlere “demek kredi vermiyorsun” diye eleştirirken çok düşük olanlara da “senin yaptığın iş değil macera” diye uyardık. O zamanlar banka yöneticileri tecrübeli ve olgun yaştaki kişilerden seçilir ve sürekli değiştirilmezlerdi. Dünya’da da eğilim böyleydi. Ancak, dijitallik tüm sektörlerden daha hızlı bankacılığa yayıldı. Müşteriyle yüz yüze temas azaldı, algoritmalar devreye girdi, hacimler ile suistimaller eşanlı şekilde yükseldi. Sigorta, Banka, Leasing, Factoring, Finansman vs derken hem oyuncu sayısı hem de enstrüman sayısı arttı. Risk yönetimi ahlak ve basiretten daha baskın hale geldi. Analiz raporlarının “tamam” dediğini aklı başında insanlar tereddüt etmeden uyguladılar. Halbuki bilgisayarlar ne kadar kabiliyetli ve kapasiteli olursa olsun, yanlış bilgi girilmiş ise sonuç yanlış çıkar. 

Amerikalıların bu konudaki gözüpekliğini biliyorduk ama Avrupalıların da geri kalır tarafı olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. İspanya ve Portekiz’de “yıkılmaz” diye tarif edilen bankalar dökülmeye başlarken, İsviçre, Almanya ve Fransa’dan da hayrete düşüren banka batakları gündeme girmeye başladı. Amerikalılar Hollywood üzerinden sistemi eleştirecek kadar şeffaf olabildiler ama kısa belgeseller haricinde Avrupa meseleye “tabu” gözüyle baktı. Bankacılığa toz kondurmadı. Vahşi Batı çözümü kaos yönetimi ile atlatmaya çalışırken, Atlantiğin Doğu tarafı “Operadaki Hayalet” tadında meseleye yaklaştı ve sonunda “hurafe imiş” deyiverdi. 

Bugün anlaşılıyor ki, Amerikalılar hala cüretli Avrupalılar ise hala kırılgan. ABD “batan batsın” diyor, AB “batırmayız” şeklinde yaklaşıyor. Amerikalılar vatandaşı, Avrupalılar kurumları koruyor. Bakalım bu maceranın sonu nasıl bitecek ? 

Prof. Dur. Emre Alkin

Ara