Basit olanı muğlak, muğlak olanı içinden çıkılmaz hale getirmek..

Şu an tecrübe ettiğimiz olumsuzluk bir “talep enflasyonu” olmadığı için, faiz yükseltmenin bir faydası olmayacağının sürekli altını çiziyorum. Ancak bu faizleri hemen düşürmemiz gerektiği anlamına gelmiyor.

Daha önce de belirttiğimiz gibi faiz neticede enflasyon ve risklerin toplamıdır. Denklem mükemmel bir simetride çalışmadığı için, enflasyon ve riskleri düşürünce faizler düşer ama tersi mümkün değildir. Mümkün olmadığı için de beklenen enflasyondan daha düşük faiz almak istemeyen tasarruf sahiplerini, Merkez Bankası’nın mesnetsiz faiz indirme adımları rahatsız eder. Hatta para otoritesinin “gerçeklerden kopmuş” olduğuna dair bir algı oluşturur.

Diğer taraftan Kamu Maliyesinde uzun zamandır, hatta pandemiden önce başlayan “faiz dışı açık verme” alışkanlığı da, iç borçlanma ve dış borçlanmada hızlanılması sonucunu doğurduğu için, faizlerin düşmesi zorlaşmakta. Borç verenler, faiz ödemeleri hariç kamu gelir-gider dengesinde fazla verildiğini göremediği için risk unsuru artıyor, enflasyonla birleşince de faizlerin yükselmesine yol açıyor. Ancak ödenen reel faizin en azından büyüme oranı ve faiz dışı fazlanın milli gelire oranının toplamına eşit olması gerekir ki, ülke “net borçlanma” yapabilsin. Yani yeni borçlarla eski borcu kapatırken üzerine de biraz para kalabilsin. Aksi takdirde borç sarmalına girilebilir.

“Yapılacak iş aslında basit…”

Şimdiki durumda reel faiz kamuoyu tarafından yanlış hesaplandığı için, bu meselenin önemli tam anlaşılamıyor. Örnek vereyim: Şu an piyasada gösterge tahvilin faizi % 19 civarında. Gelecek yıl enflasyon %12 ‘ye düşerse, demek ki 7 puan reel faiz verecek Türkiye. Eğer büyüme de toplam 4 çeyrekte %5-6 civarında olursa, formüle göre en az Milli Gelirin %1 ya da 2’si kadar Faiz Dışı Fazla vermek zorundayız. Ancak hükümetin açıkladığı hedeflerde Faiz Dışı Açık vermeye devam edeceğiz gibi gözüküyor.

O zaman yapılacak tek şey var. Faizlerin düşmesi için enflasyonla mücadele etmek ve söylemlerde riskleri artırmak yerine düşürecek bir üslup belirlemek. Başka yolu yok. Hızlı büyümek sorunların sadece üzerini örtüyor, maalesef çözmüyor. Bazen sorunları akut hale bile getiriyor.

Hep söylediğim gibi, faizin ve reel faizin bağımlı değişken olduğunu kabul ederek, diğer parametrelerde elimizden geleni yapmalıyız diye düşünüyorum. Sanıyorum maliyet enflasyonu üzerine eğilip, maliye ve dış ticaret politikalarıyla işe başlamak en doğrusu olacak.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara