Haftanın son işlem gününe girerken, hem siyasi hem de ekonomik gelişmelerin el ele büyük bir hızla devam ettiğini görüyoruz.
Bir tarafta ABD, diğer tarafta Rusya Orta Doğu’da mekik diplomasisine devam ederken, sayısını hatırlayamayacağınız toplantılarda Türkiye’nin değişmeyen katılımcılardan biri olduğu görülüyor.
ABD’nin bölgede Rusya ile eşgüdüm halinde olmadan ani bir çıkış yapması pek olası gözükmüyor. Ancak böyle bir müdahaleyi İsrail üzerinden yapması ihtimali her zaman var. Nitekim, üzeri örtülü şekilde ilişkilerine devam eden İsrail ve Suudi Arabistan’ın ortak düşmanın İran olduğu konusunda mutabakata vardıkları duyuluyor.
İran ise Rusya ve Türkiye ile sürekli temas halinde. İsrail’in İran’a karşı “önleyici vuruş harekatı” yapması durumunda ortalığın karışacağını söylemek falcılık olmaz.
Londra’daki bilişim zirvesinde görüştüğüm Amerikalı uzmanların birçoğu “Trump’ı ancak savaş kurtarır” dedi. Aklıma Atatürk’ün veciz bir sözü geldi: “şahsi menfaatler genelde toplum menfaatiyle çelişir. Devletin görevi idareyi şahsi menfaatlere bırakmamaktır. Aksi taktirde güçlü olan zayıfı, hatta herkesi ezer”.
Bu cümleyi onlara söyleyip, ABD’nin kurucularına ve onların vizyonlarına, nihayetinde kendi anayasalarına güvenmekten başka çareleri olmadığının altını çizdim.
Son olarak, TCMB’nin döviz kurlarının yükselmesini yavaşlatacak hamleleri her ne kadar yaratıcılık açısından alkışlanacak düzeyde olsa da, bu ortamda fazla etkili olması mümkün gözükmüyor. Döviz borcu ya da ödemesi olanların kurların gevşediği seviyeleri alım fırsatı olarak kullanmaları gerekiyor. Geçmiş dönemde de çok tekrarladım bunu. Şimdilk seviyeler elbette el yakıyor.
Prof. Dr. Emre Alkin