Bu işte temelden bir tuhaflık var..

Bu işte temelden bir tuhaflık var..

Uluslararası Kurumların açıkladığı bazı raporlar Türkiye Ekonomisini doğru okuyup okumadıkları konusunda bende şüphe uyandırıyor. Sanıyorum bu kuruluşlarda çalışan analistler Türkiye’deki meslektaşlarıyla haberleşiyorlar ki, “faizleri % 45’e çıkarın yeter, hatta yaz aylarında indirmeye başlayabilirsiniz” şeklinde açıklama yapıyorlar.

Aslına bakılırsa kamuoyuna da yansıyan olumsuzluklara rağmen hem içerden hem de dışardan Merkez Bankasına verilen desteğin birkaç sebebi var:

– Daha önceki Merkez Bankası yönetimi uluslararası kuruluşlarla bu kadar yakın temasta değildi ve ne yapacağını içerden öğrenmek mümkün değildi. Dolayısıyla şu anki yönetimin iletişimi biraz da aşırı şekilde açık tutması sebebiyle, yerli ve yabancı bankaların analistlerin tahminleri isabetli olmaya başladı. Çünkü içerden aldıkları bilgiyi paylaşıyorlar. Onları müşterileri nezdinde, Merkez Bankası da piyasa nezdinde itibar biriktiriyor, yabancıların gözüne giriyor.

– Merkez Bankası aralarında Türkiye’deki basın kuruluşlarının da sahipleri olan ve yurt dışından finansman sağlayan büyük iş insanlarının borçlanma maliyetlerini azaltırken, bir önceki yönetim gibi para hareketlerini kısıtlamadığı için takdir topluyor. Büyük iş insanları bu yönetimin gitmesini istemiyor. Gaye Erkan’a yönelik iddiaları paylaşmayıp sadece cevabını paylaşmaları bunu kanıtlıyor.

İlk atandıklarında liberal ekonomistler tarafından da destek gören ekibin, özel sektörle yaptığı görüşmeler ve gerçekleşen iletişim kazalarından sonra kredi kaybettikleri gözüküyor. Dolayısıyla ekonomi yönetiminde bir şeylerin ters gittiğini ve bir anda değişiklik olabileceğine dair intibanın arttığını söyleyebiliriz.

Açıkçası son gelişmelerden sonra ekonomi kurmayları içinde beklenmedik bir değişikliğin gerçekleşeceğini beklemiyorum. Değişiklik olsa bile, bu durumun döviz kurları ve piyasalar üzerinde çok ciddi ve kalıcı bir olumsuz tesir yaratacağına inanmıyorum. Ancak, dışardan bakanlar için istikrarsız görüntünün devam ettiği algısı oluşacaktır ki, yeni atanacaklar varsa ise, doğru isimlerden seçilmesiyle bunun da üstesinden gelinebilir.

Maalesef, tam olarak tanımadığımız halde aynı mekanlarda dolaştığımız bazı kişileri “yetkin” sayma alışkanlığından bir türlü kurtulamadığımız için, atanmada şekilcilik devam edecek. Başka yerde olsa başarılı olacak ya da başarısızlığı göreceli az sayıda kişiye zarar verecek kişileri, oldukça zor görevlerde harcamaya devam ediyoruz. Altından kalkamayacakları görevlere heves eden insan sayısı da az değil. “O yaptığına göre ben haydi haydi yaparım” diyerek balıklama dalıyorlar. Hem ülkeye hem de onlara yazık oluyor..

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara