Büyüme Krizi Karsızlık İle Başlar…

Euro/Dolar paritesinin hızla düşmesi ihracat cephesini iyice kaygılandırmaya başladı. Daha önceki raporlarda belirttiğim gibi Türkiye’nin döviz cinsinden gelir-gider dengesini de etkiliyor bu durum. Dolar endeksindeki hızlı yükseliş Sterlini de etkilemiş durumda. Uzun bir zamandan sonra 1.10 ‘un altına indi Sterlin/Dolar paritesi ve tüm bu gelişmeler ihracatımızın Dolar cinsinden ifadesini küçültüyor. Parite etkisinin yanı sıra maliyetler açısından da zor şartların içine giriyoruz diyebilirim.

Merkez Bankası dahil olmak üzere farklı araştırmalardan elde edilen bulgulara göre Türk Sanayinin en çok ithalat bağımlılığı yaşadığı kalemler enerji ve enerjiye konu ürünler, metaller, otomotiv, kimya gibi gözükmekte. Elbette yıllara göre dalgalanan ithalata rağmen hala radikal bir değişim gözükmüyor. Söz konusu ürünlerin neredeyse tamamına yakını ABD Dolarına endeksli fiyatlanıyor.

Yine aynı çalışmalarda ithal ürünlerin ihracat içindeki payı % 20-25 arasında dalgalandığı gözüküyor. Bu arada İthalatın toplamında ara mallarının payı % 70’in üzerinde seyrediyor. Adeta üretmek için ithal etmek mecburiyetindeyiz desek yanlış olmaz. Ancak, 2020 yılı öncesindeki araştırmalar ara malı ithal eden firmaların, etmeyenlere göre daha verimli olduğunu gösteriyor. Hatta gelişmiş ülkelerden ara malı temin edenlerin verimliliği herkesten yüksek. Bu durumun tedarikçi-müşteri ilişkisinden doğan mecburiyetler olduğunu gözlemliyoruz. Bu sonucu, İstanbul Gelişim Üniversitesi ve Trakya Üniversitesinden iki akademisyenin ayrı ayrı gerçekleştirdiği çalışmalar ile TCMB ‘deki araştırmaların metinlerini yan yana koyarak elde ettik. Ayrıca OECD’de ihracatın ve sektörlerin ithalat bağımlılığı üzerine bir çok çalışma mevcut.

Hal böyleyken, yoğun enerji kullanan ve üretimde dışa bağımlı olan sektörlerde dönüşümün bazı şartlara bağlı ya da bazı şartların zorlamasıyla olacağı görülüyor: Yeşil mutabakat, enerji kimlik belgeleri, döngüsel ekonomi, sıfır atık gibi bir tarafta zorlayıcı diğer tarafta imrendirici gelişmelere bağlı bir dönüşüm gerçekleşecek. Elbette, dijital dönüşümü bu sürece eklemek gerekiyor. Şöyle ki, yapılan anketler dijital dönüşümün % 50’sinin müşterinin talebi üzerine benimsendiği, kalan kısmının ise maliyet vs gibi sebeplere dayandığı gözüküyor.

“TCMB’nin Hazır Olması Gerekir…”

Bir başka zorluk da şu: 2000’li yılların başında sanayide ücret ödemeleri toplam maliyet içinde büyük bir pay tutmazken, bugün firmaların en ciddi maliyetlerinden biri haline geldi. Çalışanları firmada tutmak için mevcut enflasyona göre yapılan ücret ayarlamaları sektörleri zorlar hale geldi. Enerji ve Su Maliyetleri de benzer şekilde göz ardı edilebilecek bir seviyeden, göz korkutan hale geldi. Özetle, Türk Sanayi mevcut maliyet yapısı ve ithal bağımlılığı ile en uç verimlilik örnekleri bile gösterse “karsızlık” tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.

Merkez Bankası’nın düşük faiz politikasının firmalara yarayacak bir kredi maliyeti yaratmadığı gerçeğiyle, yaklaşan fırtınada gemiyi yüzdürmenin zorluğunu iliklerimize kadar hissediyoruz. İçinden geçtiğimiz şartlarda enerji verimliliği, çevre bilinci, insan kaynağının eğitimi, sürdürülebilirlik, strateji üretme gibi çalışmalar firmaların % 90’ı için “şimdi sırası değil” cümlesiyle ertelenmesi doğal bir sonuç. İşletme sermayesi sorunu, yapılacak her hamle için kaynak sorunu ortaya çıkarıyor. Pahalı da olsa bulunmayan kaynak gerçeğiyle çözümü, faaliyetleri yavaşlatmak ya da dondurmakta arayacakların sayısı giderek büyüyecek gibi geliyor.

Kredi kuruluşlarının belki de bu sebeple, kredi vermeye pek yanaşmadıkları ve Düzenleyici Otoritelerin çıkardıkları zorlayıcı hükümlerin arkasına sığındıkları söylenebilir. Merkez Bankası’nın 2008 Krizinde ve Pandemi’de Fed’in yaptığı gibi özel sektör borçlanma piyasasına doğrudan destek verecek hamleleri için “neme lazım” demeden hazırlıklı olması gerekiyor diye düşünüyorum. En azından sınırsız bastığı paranın hakkını vermiş olur. Böyle bir kampanyanın mutlaka koşulları ve şekli akıllarda soru işareti bırakmayacak şekilde tasarlanmalı. Bunu da eklemeliyim.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara