Cari Denge Kırmızı Alarm Veriyor..

Cari Denge Kırmızı Alarm Veriyor..

Merkez Bankası’nın döviz alış verişinde doğrudan doğruya tahtakale ile işleme başladığı konusunda sosyal medyada ciddi tartışmalar başlamışken, döviz kurları üzerinde en ciddi baskıyı oluşturan cari açık rakamları açıklandı. Cari denge Şubat’ta 8,78 milyar dolar açık verirken 12 aylık cari açık 55,4 milyar dolar ile 2012’den beri en yüksek seviyesine çıkmış oldu.

Açıkçası faizleri düşürüp döviz kurlarını yükseltince cari fazla oluşmadı ve enflasyon düşmedi, bu sefer de döviz kurlarını sabit tutunca cari açık rekor kırdı ve enflasyon yüksek seyretmeye devam ediyor. Bu arada revize edilerek 10 Milyar doların üzerine çıkan Ocak Ayı Cari Açık rakamı da Türkiye tarihinin en yükseği olarak kaydedildi.

İyi tarafından bakmaya çalışalım: Şubat ayında altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı ise 834 milyon dolar fazla vermiş. “Enerji Hariç” hesaplama belki çok mantıklı değil ama “altın hariç” hesaplama bana mantıklı gibi geliyor. Bu arada, döviz satın alma konusunda başlatılmış olan kısıtlamalar sebebiyle iş insanlarının altına yöneldiği söyleniyor. Eğer bu doğruysa son zamanlarda altın ithalatındaki hızlı artışın sebebi de bu olsa gerek.

“İthalata Mecburuz..”

İşin aslı şu ki, ithal ettiğimiz ürünler karşısında ihraç ettiğimiz ürünlerin değeri oldukça düşük. Ancak üretmek için ithalata ihtiyacımız var. Bu kısır döngüden kurtulmak için bugüne kadar yaptıklarımızdan daha farklı işlere imza atmak zorundayız. Uygulanan dış ticaret rejimi ve döviz kuru rejiminin ihracatı teşvik eden bir yanı olmadığı gibi katma değeri de artırmıyor. Diğer taraftan ithalatın giderek genişlemesi ve fiyatlama davranışlarının bozulması gibi arzu edilmeyen sonuçlar yaratıyor.

Önemli bir gerçeğin altını çizelim. Türkiye gibi ithalatının çok önemli bir kısmı hammadde aramaları ve yatırım malı olan ülkelerin yüksek katma değerli ihracat yapmaktan başka çareleri yok. Ancak böyle bir gelişmeyi kolayca ortaya çıkarmak mümkün değil. “Marshall-Lerner koşulu” olarak bildiğimiz tez, ihracatta talep elastikiyeti yüksek, ithalat talep elastikiyeti düşük olan bir ülkenin kolay kolay rekabetçiliğe kavuşamadığını ve kur yükselişlerinin sınırlı faydası olduğunu bize anlatmakta.

Daha basit bir ifadeyle, ithalata mecbur olan ama ihracatı rekabete maruz kalan bir ülkenin dış ticaret fazlası vermesi kolay değil. Bu tip ülkelerde döviz kurlarını yükselişi belki ihracat gelirleri açısından kısa dönemde bir fayda sağlasa da enflasyona geçiş etkisi ortada iken, orta vadede çok ciddi sorunlar yarattığı görülüyor. Şunu kabul etmek lazım ki döviz kurlarının artışından medet uman bir ihracat sektörünün dünya piyasalarına sunduğu malların rekabet avantajı ancak ve ancak rakiplere göre daha ucuz fiyat sunmak ile oluşuyor. Bu meselenin çok daha uzun bir yazıyı hak ettiğini düşünerek şimdilik burada bırakıyorum.

Diğer meselelerde olduğu gibi bunu da seçimden sonra rasyonel şekilde ele alacağımızı umut ediyor. Aksi takdirde bir kur atağı yaşamamız kaçınılmaz olacak.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara