Çin-Rus Yakınlaşması…

Muazzam bir karışıklığın içinden geçiyoruz. Bir tarafta yaklaşan seçimler diğer tarafta ekonomi. Göz ucuyla takip ettiğimiz Çin-Rus yakınlaşması ve Putin’in akıbeti meselesi. Hepsi bir arada.

Sondan başlayayım: “Savaş Suçlusu” hükmüyle tutuklama kararı çıkmış olan Putin, Çin’in kucağına itilmiş oldu. Ben her zaman gelişmelerin amacı ile aracını beraber incelediğim için, önünde sonunda Batı Dünyasının Putin’i Çin üzerinden sıkıştıracağını tahmin ediyorum. Sanıyorum Çin Devlet Başkanı küresel kutuplaşmada Putin’e el uzatmanın kendisi için uygun bir yaklaşım olduğunu düşünmüş. Böylece kamuya açıklanmış olan ABD Ulusal Güvenlik Belgesinde belirtildiği gibi Çin’i Batı Dünyasının baş düşmanlarından biri haline getirmiş oldu. Bir anlamda yazılanları kendi elleriyle teyit etmiş oldu. Belki de Çin Devlet Başkanının peş peşe Başkan seçilmesinden rahatsız olanlar, bazı hatalı hamleler yapması için onu kışkırtıyor. Bilemem. Ancak filmin sonu iyi bitmeyecek. Onu biliyorum.

Açıkçası Uluslararası Mahkeme Tarafından zanlı sıfatıyla mahkemeye çağrılan bir kişi ile temasa geçmek, korumak, anlaşma imzalamak aklı başında insanların yapmaması gereken davranışlar. Çin Liderinin akıl sağlığı konusunda sıkıntı görülmediğine göre, Uluslararası Hukuku “batının hukuku” olarak saydığını ve önemsemediğini veya bu davranışlardan dolayı başına bir bela gelmeyeceğini düşündüğünü gösteriyor. Biliyorum “koskoca liderler böyle yanlışları yapmaz, bildiği bir şey vardır” diyorsunuz ama, tarihe dönüp baktığımızda muhteşem hatalar yapmış çok güçlü isimlere rastlamak mümkün. Dolayısıyla iddialı konuşmamak lazım.

Çin-Rus yakınlaşmasının suçlusu Trump Yönetimi ve ona destek veren Anglo-Sakson Ülke Liderleri aslında. Huawei üzerinden başlatılan linç kampanyası bir nevi vesayet savaşı oldu. Pandemi de bunların üzerine tuz biber ekti. ABD “Tek Çin” politikasına destek veriyormuş gibi gözükürken, Tayvan’a arka çıktı. Bu arada Hong Kong olaylarında ABD-İngiltere ortak girişimi kokusu da almadık değil. Ancak Batı ve Çin arasındaki çekişmenin hamleleri hiçbir zaman Ruslar kadar incelikten yoksun olmadı. Putin idaresindeki Rusya, bazen mafyayı bazen iş insanlarını bazen istihbarat servislerini kullanarak etrafa ölüm ve korku saçtılar. Son olarak da Ukrayna’yı kana buladılar.

“Gelelim Türkiye’ye…”

Hiç kimse bana “adam haklı, NATO burnunun dibine gelmişti” demesin. Çocukların ve masum insanların ölümüne karar verenlerin böyle argümanların arkasına saklanmaya hakları olmadığı gibi, böyle kişileri savunmak kimseye yakışmaz. Batı Dünyasının hallerine ben de kızıyorum ama bizde “yanlışa yanlış olmaz” diye bir söz vardır unutmayalım. Güce tapma konusundaki alışkanlığımız maalesef vicdan konusunda sınıfta kalmamıza sebep oluyor. ABD, İngiltere ve Batı’nın sürekli olarak ortalığı karıştırması ve ortalığı kana bulaması benzer derecede ahlaksızlık içeriyor. Ancak bir ülkeden çocukları kaçırmak, bir ülkeye sığınmış olan insanları nükleer maddeyle zehirlemek, yaralı askerlere acil yardım ulaşmasını engellemek adına hava koridorunu açmamak gibi işler hep Putin’in marifetleri.

Türkiye’ye baktığımızda ise seçime doğru tarafların satranç hamleleri kadar ince olmasa da, karşılıklı taktik uyguladıkları görülüyor. Bu arada Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağına dair tartışmalar gündeme oturdu. Birden fazla adayın katılması durumunda bu ihtimal zaten artıyor. Elbette tüm bunlar para piyasasında gerginliği artırıyor. Merkez Bankasının döviz piyasasını doğrudan doğruya kontrol etmeye başladığı bankalara gönderdiği yazılardan anlaşılıyor. Sanıyorum 14 Mayıs’a kadar her gün gerginliğin arttığı bir piyasaya şahitlik edeceğiz.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara