Deprem Artık Hesaba Dahil Edilmesi Gereken Bir Risktir..

 

Bu yazıyı Kasım Ayında yazmıştım Dostlar.

“…Geçen hafta uykumuzdan deprem gerçeğiyle uyandık. Pandemi, Rusya-Ukrayna Çatışması, Resesyon diye sıraladığımız riskler arasında deprem yoktu açıkçası. Aslında risk her zaman ortadaydı, dolayısıyla “unutmuştuk” desem daha doğru.

Depremi hissedenlerden biriyim. Kapının önüne ağır bir kamyon yanaşıyor sandım. Ancak alakası olmadığını hemen anladım. Aklıma 1999 depremi geldi hemen. O zamanlarda yaşanan yıkımdan çok daha beteri bizi bekliyor doğal olarak. İstanbul ve civarının nüfus, ekonomi, algısal güç açısından bugün temsil ettiği tablo 1999 ‘daki seviyenin 10 katından fazladır desem yanlış olmaz.

Sadece sanat, kültür, spor ve turizm açısından bakıldığında bile bunu söylemek mümkün. Bankacılık ve finans, gayrimenkul, perakende ticaret olarak değerlendirmeye başlasak döviz kazandırıcı faaliyetler ve ticaret açısından da Türkiye’de aslan payı burada.

Ağır bir depremin yaralarını sarmadan önce ortaya çıkacak olan iş kaybının ilk anda % 30’a ulaşacağı ardından ilk 10 günün sonunda % 10-15 seviyesine düşebileceğini başka tecrübeler ışığında söyleyebilirim. Ancak büyüme hızındaki en az 2 puan çalacak bir gelişmeden bahsediyoruz. Toplam zararın Milli Gelirin en az % 5’i kadar olacağı aşikar. Hatta % 10’una kadar yükselebilir. Can kaybını değerlemek neredeyse imkansız diyebilirim. Tüm bunları muhtelif raporların değerlendirilmesi neticesinde yazıyorum. Şimdi bazı konuları ek yapıyorum.

“Mali ve Parasal Olarak Sıkıntılı Bir Zamandayız..”

Böyle bir felaket anında banka ve finans kuruluşlarının verdikleri krediler açısından da sıkıntılar doğacağı aşikar. Daha önce yaşandığı gibi önce kamu bankalarından başlayacak şekilde felaket bölgesindekilerin kredi ödemelerinde ve kredi kartı ödemelerinde erteleme, ardından da yapılandırma olacağı beklenmeli. Kamu Maliyesi açısından bakıldığı zaman da vergilerin silinmesi veya ertelenmesi gündeme gelecektir. Aynı durum SGK ödemeleri için de geçerli elbette.

İhracat hem sanayi hem de lojistik açısından aksarsa, cari açık konusunda endişe etmeye pek gerek yok gibi, çünkü ithalatta da sıkıntı olacak. Ancak ithalatımızın % 90’ı üretim için gerekli girdiler olduğu için çalışır durumdaki firmalarda hasardan kaynaklanmayan iş durması yaşanacak doğal olarak.

Sigorta zararını da eklemek lazım elbette. Her ne kadar riskler reasürans ile devredilse de kalan kısmı için, hele ki artan değerlemeler ile sıkıntı yaşanacağını söylemek zor değil.

Tüm bunları oldukça zorda bir kamu maliyesi, yetersiz uluslararası rezervler ile karşılayacağımız için önce sert bir döviz atağı ardından hiperenflasyon tecrübe edebiliriz. Açıkçası geleceğini bildiğimiz için artık “şok” olarak değil “risk” olarak nitelendirilebilecek deprem için yeterince önlem almadığımızı söylesem yanlış olmaz. Sadece 1999 depreminden sonra inşa edilen binaların statik olarak daha dayanıklı olabileceğini varsaymaktan öteye geçmeyen bir iyimserliğimiz bulunuyor….”

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara