Doğru merkez bankacılığı doğru iletişimle başlar…

Daha açıklanmadan önce Merkez Bankası’nın kararının ne olacağını tahmin etmiştik. Bu şartlar altında faizleri sabit tutmak en doğru davranış olacaktı. Böylelikle Merkez Bankası piyasadaki gelişmelere karşı duyarsız olmadığını bir kere daha kanıtlamış oldu. Aslına bakılırsa Merkez Bankası’nın mevcut yönetiminin daha önceki yönetimlere göre piyasaları daha rahat okuduğunu, siyaseti ve diplomasiyi daha yakından gözlediğini ve sosyal gelişmeleri de daha doğru takip ettiğini söyleyebilirim.

Merkez bankacılığı hiçbir zaman bilgisayar ekranından yapılacak bir iş değil. Çünkü alınan kararların piyasaların, toplumun ve siyasetin üzerinde olumlu etki bırakması gerekiyor ki karşılığı olsun. Bu şekilde yaklaşılmayınca kararların kalıcı etkisi olmaz, verilen çabaların piyasaların dalgaları arasında kaybolması kaçınılmaz olur.

Diğer taraftan merkez bankalarının söylediği her sözün doğru çıkması da gerekir. Bu sebeple “piyasadan büyük hiçbir kurum ya da kişi yoktur” sözünü kabul edip, kurlar ve faizler ile ilgili kendini bağlayan söylemlerde bulunmaması gerekir. “Dolar/TL 1.92’den yukarı gitmez” diyen Merkez Bankası Başkanı’nı bugün kimse hatırlamıyor ama TCMB’nin yaşadığı itibar erozyonunu herkes hatırlıyor. Para Politikası Kurulu toplantılarının basın metinleri de çok önemlidir. Bundan önceki Başkan Çetinkaya’ya Türkiye’nin kıymetli ekonomistlerinin de hazır bulunduğu bir öğlen yemeğinde şu tavsiyede bulunmuştum:

– Kulağa hoş gelmeyecek kelime icatlarına gitmeden her başkan kendine göre bir üslup yaratmalı ve bunu metinlere yansıtmalı, eski metinlerden “kes-yapıştır” usulüyle devam etmemeli

– Asla ve asla siyaseti, piyasaları ve yatırımcıları memnun etmek için realiteden uzaklaşmamak

– Yabancı dilden kötü şekilde tercüme edilen, “aşağı yönlü riskler” vs. gibi uyduruk ibareler kullanılmamalı, metinler herkesin anlayabileceği netlikte ama merkez bankacılığına yakışan derinlikte olmalı

“Şu ana kadar idare ettik artık yönetmeliyiz..”

Bugün de aynı maddelere dikkat çekiyorum. Merkez Bankası’nın son basın açıklamasına göz atarken, “neden faizi indirmedim” ile “neden faizi yükseltmedim” şeklinde yaklaşımlara rastladım. Basın açıklaması metni dengeli yazılmış olsa da, enflasyon-talep-büyüme-faiz ile ilgili yaklaşımların çelişmekte olduğunu gördüm. En azından okuyucular için.

Anladığım kadarıyla Merkez Bankası şunu diyor:

“Enflasyon düşebilir, çünkü önümüzdeki altı ay talep zayıf seyredecek gibi duruyor, bu sebeple faizi yükseltmedim. Ekonomik aktivite Mayıs ayından beri yükselişte, büyümede problem görmediğim için faizi düşürmedim.”

Bankaların döviz pozisyonlarını hedge etmek için VİOP’a yönlendirildiği, swap için altın varlıklarının devreye girdiği, BIST’te yabancıların sürekli satış yaptığı, CDS Primlerinin bir türlü 500’den aşağıya düşmediği koşullarda Merkez Bankası’na çok daha büyük görevler düşüyor. En başta, herkesin anlayabileceği lisandan konuşmayı başarması gerekiyor diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara