En güçlü paranın saltanatı sallanıyor ama bitmiyor…

Açıkçası “Dolar/TL’de yeni rekor” şeklindeki manşetlere alıştık. Ancak Dolar/TL’de rekor demek her zaman ulusal paranın değer kaybı anlamına gelmiyor.

Açıkçası doların avro, sterlin ve diğer paralara karşı değer kazanmaya devam etmesi karşısında TL’nin bu kervana katılması şaşırtıcı bir sonuç değil. Fakat ben sürekli olarak Döviz Sepetine baktığım için, ulusal paranın gerçekten değer kaybedip kaybetmediğini doğru şekilde takip edebiliyorum. Dilersiniz geriye dönüp bu maceranın tamamını inceleyelim…

Bundan 5 yıl önce kur sepeti 4 TL imiş, Avro/Dolar paritesi ise 1,18 civarında seyrediyormuş. Aradan geçen zamanda iki defa 1,20 seviyesinin üzerine çıkan parite sonra tekrar gerilemiş. Pandeminin başında 1,20 seviyesinin üzerinde direnmeye çalışırken düşüş başlamış, hâlâ düşmeye devam ediyor. Avronun eski adı ECU idi ve en dip noktası dolara karşı 0,71 olarak kaydedilmiş. ABD’den başlayan 2008 Küresel Krizi başında ise 1,60 seviyelerini test etmiş. Uzaktan bakınca oldukça heyecanlı bir macera gibi gözüken bu hareket, içine ECU ilave edildiğinde 40 yıllık bir hikâye aslında.

Bu serüvenin başaktörlerinden olan Avrupalılar, bilim ve teknolojide ABD’ye karşı kaybettikleri üstünlüğü geri alabilmek için birçok zirve düzenlerken, Amerikalılar uzay çalışmalarında ve yüksek teknoloji üretmede arayı giderek açtılar. Milyarlarca dolar değerinde şirketler ya Amerikalılar ya da ABD’de yaşanan farklı milletler tarafından ortaya çıkarıldı. Artık ilk 10’a giren AB firması göremiyoruz. Çin ve Güney Kore firmaları sıralamada hep yukarıda.

Birçok açıdan avronun dolardan daha değerli olması için yeterli sebep bulmakta zorluk çekenlere hak veriyorum. Ekonomik büyüklük, karar alma süreçleri, siyaseten parçalı yapı, liderlik krizleri, Çin-ABD rekabetinin arasında kalmak derken avronun değerli kalması için tek geçerli sebep Amerikan Ekonomisinin zayıflığı veya siyasi karışıklık olabilir. ABD’de geçen yıl gerçekleşen Kongre Baskınına kadar 2020 Mayıs’ından itibaren Avro/Dolar paritesinin 1,08’den 1,20’nin üzerine hareket ettiğini görüyoruz.

Aynı şekilde Avro/Dolar paritesinde rekor seviyenin 2008-2009 krizi esnasında test edildiğini ve 1,60’ları gördüğümüzü hatırlatmalıyız. Bunun sağlamasını şöyle yapabiliriz: ABD için “altın yıllar” olarak tarif edilen 1990’larda ECU, dolar karşısında oldukça düşük seviyelere iniyor. Bu sebeple avro tedavüle çıktığı 2000’li yılların başında 1,00 seviyesinden maceraya başlamış gözüküyor…

Kur sepetine bakmak daha mantıklı…

TL’nin macerasında grafiğe bakınca avro gibi iniş çıkışlar pek gözükmüyor. Sadece 2002-2012 arasında bir plato yaptıktan sonra âdeta bir çağlayan gibi değer kaybederek yoluna devam etmiş. Açıkçası 2018 sürecinde çok eleştirilen TL’nin dolara karşı değer kaybı süreci, 2020’den başlayan süreç ile kıyaslandığına oldukça hafif kalıyor diyebilirim. Çünkü 2018’deki değer kaybı zamana yayılırken, 2020’de başlayan kayıp oldukça sert bir çizgide gerçekleşmiş. Zaten enflasyon oranları bu sert çıkışın sağlaması gibi gözüküyor. Pariteden bağımsız şekilde bu hareketi kur sepetinden takip etmek mümkün. TL’nin gerçekten değer kaybedip kaybetmediğini böylece daha rahat anlayabiliriz.

Özetle, paritenin herhangi bir modele bağlanması kolay değil ama ekonomik ve siyasi gelişmelerle seyrettiği son derece net bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Her ne kadar “Doların saltanatı artık bitiyor” şeklinde cesur yorumlar ortada dolaşıyorsa da, henüz küresel ölçekte zenginliği, fakirliği, varlıkları, borçları ve diğer parametreleri ölçecek ya da anlamlı hâle getirecek bir ünite ortada yok. Sadece ünite olarak değil, emtia ve hizmetlerin aslan payı dolar cinsinden fiyatlanıyor. Bu sebeple ulusal paraların dolara karşı değer kaybı, ihracatta rekabet anlamına gelse de diğer yandan pahalılık hatta fakirleşme anlamına geliyor.

Bundan başka “Amerikalılar pahalı paraya sahip olmak istemezler” tezinin altının çok dolu olmadığını belirtmek istiyorum. Yüksek Teknoloji satan ve âdeta birçok kalemde pazarlama gücü sayesinde segment sadakati sağlamış firmaların doların değeri ya da değersizliğine göre rekabet stratejisi ürettiğini söylemek kestirmecilik olur. Zaten imalatların önemli bir kısmı ABD dışında gerçekleştiği için kârlılık süreçlerini iyi şekilde yönetip, yeni ürünler için doğru fiyat politikası belirliyorlar.

Avro/Dolar ve Dolar/TL meselesine farklı bir açıdan bakmanın faydası olduğu düşüncesiyle arz ettim. Sanırım TL’nin değer kaybı ve doların değeri üzerine yapılan değerlendirmeleri güncellemek gerekiyor.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara