Gramajı düşür, kaliyeti düşürme…

Bundan yıllar önce yabancı bir gıda firmasının yurt dışında düzenlediği toplantısında konuşma yapmıştım. Gelişen ülkelerde ve özellikle Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artışın dünya ortalamasının çok üzerinde olduğunu belirterek bazı uyarılarda bulunmuştum.

Kalkınmada geri ama büyüme konusunda iddialı ülkelerin önünde sonunda tarım ve gıdada dışa bağımlı hale geleceklerini, ulusal paralarının değer kaybetmesi sebebiyle de ithalat faturalarının yükseleceğini, bunun da doğrudan çekirdek enflasyona ve hayat pahalılığına yansıyacağının altını çizmiştim. Gerçekten de Küresel Gıda Fiyatları ile Türkiye’deki gıda fiyatları arasındaki makasın özellikle 2018’den sonra hızlı bir şekilde açıldığını, bugün de tolerans sınırını aşan bir hale geldiğini görüyoruz.

Söz konusu toplantıda “ürünleriniz giderek pahalı hale gelecek, eğer talep esnekliğine inanıyorsanız, kaliteyi düşürmeden satın alma gücüne hitap edecek paketleme seçeneklerini düşünmelisiniz” diye uyarmıştım. Bu sözlerim kayıtlara geçtiği için söz konusu firmanın yetkilileri dün beni arayıp hatırlattılar. “Aynen de böyle yapacağız” dediler.

“Hayaldi gerçek oldu…”

Geçen hafta bir haber kanalında Gıda Perakendecileri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Erdal Tüfekçi’nin beyanatlarına rastladım. “Üretimde maliyet artışı var ama kalitenin düşmesi gibi herhangi bir örnekle karşılaşmadık” dedi. Ancak ürünün kalitesinde oynamak yerine ürünün gramaj ve ambalajlarında küçültmelere gidildiğine yönelik örnekler gördüklerini ilave etti. Elbette fiyat artışları sebebiyle orta segment markaların alternatiflerinin artmaya başladığını söylemesi bizi şaşırtmadı.

Birçok saha araştırması, Türkiye’deki gıda fiyatlarının bazı Avrupa Ülkelerinden de yüksek seyrettiğini örnekleme metoduyla bize gösterirken, TÜFE içindeki ağırlıkların değiştiğine de şahitlik ediyoruz. Enflasyonu bu şekilde düşürmek doğru bir yaklaşım olmayacak. Fiyatların düşmesi mümkün olmadığına göre, kaliteyi düşürmeden gramajı düşürmek bir çözüm olabilir.

Avrupa’daki alışveriş motifi ve miktarları ile Türkiye’nin elbette farklı. Bizde taneyle alışveriş ancak gelirlerin sert şekilde düştüğü zamanlarda yapılıyor. Ancak bir alışkanlığa dönüşmüyor. Acaba küçük miktar ya da gramajlarda alışveriş yapmak bu sefer bir alışkanlık haline gelecek mi? Eğer yaşadığımız darboğaz bu şekilde devam ederse olabilir. Bir yandan üzülüyorum diğer taraftan da tükettiğimiz her mal ya da hizmetin zorla kıymetini öğreneceğimize dair umudu taşıyorum.

Elbette bu sözlerim zor geçinen dar gelirli vatandaşlarımız için değil. Boğaz Tokluğuna çalışmanın ne olduğunu bilenler, bu durumda olanlara tavsiye vermezler. Sadece, gelir seviyesi daha yukarıda ancak şu an zorluk çekmeye başlamış olanlar için yazdım.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara