Hatalardan ders almak…

Efsaneleşmiş Manchester United Hocası Sir Alex Ferguson “genç futbolcularla teması hep anneleri üzerinden kurmak gerekir” demiş kitabında. Bunun sebebi babaların annelere göre çok daha az duyarlı olmaları. Çünkü çocuğun sağlığı ve sağlam bir şekilde hayata devam etmesinden çok hemen boy göstermesi transfer olması ve para kazanmasını amaçlıyorlar çoğunlukla…

Belki de bu yüzden birçok yıldız adayının sakatlıklar veya psikolojik baskıyı kaldıramamaları sonucunda yeşil sahalardan tamamen uzaklaştığını görüyoruz. Hafif sakatlıkları, dinlenme veya doğru tıbbi müdahale ile geçirecekleri yerde, zorla müsabakalara göndermeyi ve böylelikle menajerlerin ilgisini çekmeyi hatta onlarla hiç uygun olmayan ticari ilişkilere girmeyi benimsiyor babalar…

Son 15 yıldır futbol ile çeşitli kademelerde görev aldım. Kulaklarımla duyduklarım arasında hep şu sözler oldu: “Ben bu çocuğa çok para harcadım çok emek verdim, onun kötülüğünü düşünmem ancak artık bir çıkış yapması gerekiyor, sakat makat anlamam sahaya çıkıp oynayacak!”

Bugün uygulanan para politikasına da bu açıdan yaklaşalım: Enflasyon, hayat pahalılığı, döviz kurlarının yükselişi gibi konuları yok varsayıp ya da üzerini örtüp büyüme performansını garanti altına almak hedefi güdülüyor. Ferguson’un bahsettiği futbolcu babaları gibi, ekonomi yönetimi de ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyor. Ancak bazen kazanmaktan çok korumak, kollamak, sağlıklı şekilde muhafaza etmek, rekabete hazırlamak ve tüm bunlar için ciddi bir sabır göstermek lazım. Aslında kabul etmemiz gereken gerçek şu, doğru şekilde hazırlansak da, sabır göstersek de zafer hiçbir zaman garanti değil. Garanti vereceğim şeyi anlatayım:

Daha önce yapılan hatalardan ders almayıp, sadece kazanmak için hareket ettiğimizde, hele ki ciddi bir tedavi ya da bakımdan kaçınıp, bunun maliyetini bahane ettiğimizde, daha büyük maliyet oluşturan mağlubiyetler garantili hâle geliyor. Hastalığı pansuman niteliğindeki müdahalelerle geçiştirip, “haydi bir maç daha” diye motive etmeye çalıştığımızda sonunda Nasrettin Hocanın hikâyesi gerçekleşiyor. Fıkranın tamamını anlatmaya gerek yok, şöyle bitiyor: “Bizim eşek tam da açlığa alışmıştı acaba neden öldü?..” Özetle, küçük çarpışmalarda ne öğreniyorsak, zafer kazanmamızda faydalı oluyor desem yanlış olmaz.

Sürekli bahsettiğim gibi mevduat faizini zorla düşük tuttuğumuzda, piyasa gerçeklerinden uzaklaşan ortamda kredi faizleri yükseliyor ve Merkez Bankası’nın attığı adımlar sonuç vermiyor. Hâl böyleyken vatandaşlar ve kurumlar döviz satın alıyor. Ancak bu durum özel bankalara zarar vermiyor, çünkü oldukça düşük faizle topladıkları parayı çok yüksek faizle sattıkları için geçmişte yaşadıkları “borç alacak vade uyuşmazlığından” bugün astronomik kârlılığa ulaşmış durumda. Kredi vermekten imtina ederken para da kaybetmiyorlar çünkü verdikleri bir kredi ile kabul ettikleri mevduatı oldukça kolayca geri ödeyecek bir duruma geldiler.

Peki, hayatın gerçeklerini yaşamaya başladığında bakalım neler olacak? Bazı ihtiyatlı bankacılar hayatın gerçeklerine çok yakın olduklarını bildikleri için, biraz da bu sebeple kredi vermekten imtina ediyorlar…

Alex Ferguson’un tespitleri evrensel…

Hâlbuki mevduat faizlerinin yükselmesine müsaade edip kredi faizlerine yaklaştırdığımızda, belki kredi hacminde bir düşüş olacak ama bu sefer vade biraz daha uzayıp daha rasyonel davranışlar sergilenmeye başlanacak. Bu sefer özel bankalar kredi vermek için çaba gösterecekler. Bu durum kârlıklarını düşürecek elbette ama zaten şu anki kârlılığın da normal olmadığının altını çizmek istiyorum.

Eğer müsaade edersek, yükselen mevduat faizleri sayesinde dövize kaçış duracak, enflasyon beklenenden de hızlı yavaşlayacak, elbette büyüme sıkıntıya girecek ama sonunda uygun bir dengeye kavuşacağız. Ve bütün bunları politika faizini artırmaya gerek kalmadan da başarabiliriz. Merkez Bankası’nın politik zorluklardan dolayı elinin kolunun bağlı olduğunun farkındayız. Bu sebeple söylüyorum, “onaylıyorum” demiyorum…

Özetle, Merkez Bankası ve Hazinenin zarar etme ya da açık verme pahasına uyguladığı bu politikanın neticesinde bankaların elde ettiği astronomik kârın karşılığında ekonomi bir şey kazanmıyor. Dolayısıyla “hadi bir maç daha” serüveninin sonuna doğru geliyor olabiliriz. Eğer amaç burada kazanmak ise, bu oyunun sonunda kimse kazanmayacak herkes kaybedecek, hatta bankalar bile. Aynen futbolcuların babalarının makûs kaderi gibi, hem rüyalarını hem de çocuklarını kaybedecekler. Ferguson’un tespitleri burada da geçerli sanıyorum…

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara