Hayat Pahalılığı Ve Yan Etkileri..

Enflasyon oranları son 24 yılın en yüksek seviyesindeyken açıklanan TÜFE oranlarıyla beraber az da olsa geriledi. Ancak ne TCMB ne de OVP öngörülerinin tutmayacağını iyice anlamış olduk. Belki de en ilginç gelişme ÜFE’de oldu. Bir önceki aya göre 20 puan düşerek % 136’ya geriledi.

Şimdi TÜFE’de 1 puan ÜFE’de ise 20 puan civarında gerilemeyi faiz düşüşüne bağlayan çıkar mı bilemiyorum. Ancak baz etkisinin azımsanmayacak bir payı olduğunu söylemem gerekiyor. Yine de gıda fiyatlarındaki artışın devam ettiğini ve gelişen ülkeler arasında en yüksek artışların yaşandığı ülke konumumuzun sürdüğünü söylemeliyim. Ekonomi Yönetimi ve Süpermarketler arasındaki tartışmanın gelecek günlerde daha da büyüyeceğini söylemek falcılık olmaz.

Tabii, enflasyon yükseldikçe bu sefer asgari ücret artıyor. Bu durum başka sektörlerde maliyet artışlarını gündeme getiriyor. Mesela SEDDK Başkanı Mehmet Akif Eroğlu, 2023’te asgari ücrette yaşanacak artışa paralel olarak maliyetleri ve primlerin yeniden değerlendirileceğini belirtti, “eğer asgari ücrette beklentilerimizin dışında bir artış olursa fiyatlarda da bir uyarlama gündeme gelecek” şeklinde ekledi.

Sektörün temsilcileri, sigorta poliçeleri üzerinden alınan vergilerde tüm branşlarda indirim yapılmasının, sigortalılık oranını artıracağını ve bu sayede hasar alan sigortalıların devlet üzerindeki yükünün azalacağını ifade ediyorlar.

“Yan Etkilere Dikkat…”

Fiyatlar yükseldikçe devletin vergi gelirleri artıyor elbette. Ancak alım gücünün düşmemesi için esnek bir vergi politikasının uygulanması gerekiyor. Oldukça zor zamanlardan geçerken, kamunun büyük bir yük altına girdiğinin farkındayız ancak, vergilerin de domino etkisiyle enflasyonist sonuçlar yarattığını göz ardı etmemek gerekiyor. Teori ve pratikte vergiler enflasyonla mücadele için kullanılan bir enstrüman olarak bilinse de, mevcut şartlarda bizzat fiyat artışlarını körükleyen bir özellik taşıyor desem yanlış olmaz.

Normal şartlarda yükselen faiz ve vergiler enflasyonist etkileri frenleyen bir özellik taşırken, içinden geçtiğimiz süreçte her ikisinin ciddi yan etkiler taşıdığını görüyoruz. Neoliberal iktisadın gerçekten de, bu aşamada bize sunduğu reçeteler hiç faydalı değil. Ancak bu gerçeği dayanak alarak, daha önce denenmiş ama başarı sağlayamamış reçeteleri tekrar denemenin bir fayda vermeyeceğini bilmek gerekiyor.

Bir ilacın bir hastalığa, ortam ve şartlar sebebiyle çare bulamaması, aklımıza gelen her ilacı hasta üzerinde denememizi gerektirmiyor. Hatta daha önce şifa vermemiş ilaçları “bu sefer olacak” diye denemek de doğru bir davranış değil. Bilim iddiacılık veya tutuculuk üzerine değil, rasyonellik ve gözlem ile geçerlilik kazanan bir uğraştır diye hatırlatmak istiyorum.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara