Her Tercih Bir Vazgeçiş…

Gelecek yılın beklentilerini seslendirmeye devam ediyoruz. Zaten 2023’e az bir süre kaldı, büyümeden enflasyona kadar neler olabileceğini tartışalım dedim.

Hemen başlayalım: Ocak ile Mayıs arasında para ve maliye politikalarında gevşeme olacağı tahmin ettiğimiz için, yılın ilk yarısında büyüme oranının % 4 veya % 4.5 olma ihtimali var. Enflasyonun baz etkisiyle % 50 civarına düşmesi bekleniyor. Mayıs ayında yapılması beklenen seçimlerden hemen sonra iş başı yapacak olan hangi hükümet olacak ise önünde iki seçenek bulunacak:

– Yıl sonuna kadar mevcut politikayı devam ettirmek: Bu durumda yılın tamamı için büyüme oranı % 3 ile 3.5 arasında olabilir. Ancak enflasyonun % 40 ile % 60 arasında bir yerlerde gerçekleşmesi ihtimali artar. Hem para tabanı hem kamu açıkları hem de cari açık gerçeği altında, faize baskı uygulanması kurların ve nihayetinde fiyatların yükselmesine sebep olacaktır. Seçimler bitmiş olduğu için üzerinde baskı hissetmeyen hükümet büyüme ve istihdam meselesini önceliğe alırsa en ciddi yan etki tartışmasız enflasyon olacaktır.

– Enflasyonla etkin mücadeleye başlamak: Bu seçenekte ise para ve maliye politikaları yoluyla ekonomiyi yavaşlatmak söz konusu. Bu seçenek dahilinde yılın ikinci yarısında büyüme % 0’a hatta eksiye düşebilir. Sonuçta 2023 yılını % 2 civarında bir büyüme ile kapatırken, enflasyonu % 35’in altına indirmek mümkün olabilir. İşsizlik bu politikasının yan etkisi olarak ortaya çıkacak. Ancak, seçimler geride kaldığı için bu gelişmeden politik bir baskı oluşmayabilir.

Her iki seçeneğin yan etkileri var elbette. İhracatçının mevcut politikayla yola devam etmesi çok güç. Enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi dengeleri bozduğu için sosyo-politik sıkıntılar çıkabilir. Sürekli artırılan asgari ücretler sebebiyle kayıt dışılık genişleyebilir. Kamu açıkları sebebiyle borç sarmalına düşülebilir. Yüksek risk primleri sebebiyle sadece özel sektör değil, kamunun borçlanma maliyetleri tolerans noktasını aşabilir.

“Sadece İki Seçenek Yok Elbette..”

Enflasyonla etkin mücadele başladığında ise toplumun çeşitli katmanlarından itirazlar gelebilir. Döviz kurları sakinleşebilir ama düşen gelirler ve yüksek fiyatlar yan yana geldiğinde fakirlik artabilir. Hangi hükümet gelirse gelsin, böyle bir politikanın yan etkileri sebebiyle enflasyonla mücadeleden vaz geçebilir.

Tabii sadece 2 seçenek ileri sürülemez. Fakat kronikleşmiş sıkıntıları çözmek için bir “seferberlik” dönemi ilan etmek gerekebilir. Tasarruf ve verimlilik konusunda çağrılar yaparken kamunun bu konuda örnek olması gerekecektir. Özetle, kaynakların doğru ve etkin kullanımı için kurallar oluşturulurken, kaynak sağlayanların içini rahatlatacak önlemleri almak gerekir. Üretime ara vermeden enflasyonla mücadele etmek mümkündür ancak öncelikle piyasa gerçeklerini kabul etmek gerekir. Kur ve Faiz ile ilgili gerçekçi yaklaşımlar ortaya koyarken, her ikisinin de sakinleşmesi için bir süre durgunluğu kabul etmek gerekebilir. Çünkü bunlara müdahale edildikçe gerçek değerlerini bulmaları gecikmekte.

Buradan hareketle 18 aylık bir rehabilitasyon sürecinin ilk 6 ayını disiplinli bir şekilde ekonomik parametrelerin oturması için, geri kalan zamanı da restorasyon için kullanmak mantık bir yaklaşım olacaktır. Yine böyle sabırlı bir sürece rağmen enflasyonun tek haneye inmesinin 2 yıl, kurların sakinleşmesinin de 1 yıl süreceğini söylesem yanlış olmaz. Şu güzel sözü bir hatırlayalım:

“Mucize çözüm yoktur, sadece bizim aklımıza gelmemiştir”

Prof. Dr. Emre Alkin

 

Ara