İntibalarım, tespitlerim ve cevaplarım…

İktisattan Çıkış kitabının imza günleri, konferans ve söyleşiler için Türkiye’yi karış karış gezmeye devam ediyorum. Burada edindiğim izlenimler bir iktisatçı için altın değerinde diyebilirim.

Şöyle ki, döviz-faiz-borsa adıl verilen üçgenin dışında kalan konulara gösterilen duyarsızlığın bizleri nerelerde getirdiğini gördükçe üzülüyorum. Diğer taraftan yeni nesil girişimcilerin bana sorduğu sorular ile hem insanlık adına hem de ülkemiz adına umutlanıyorum.

Sevindirici bir haber vermek istiyorum: Bazı temel sorunlar haricinde birçok kişi söz konusu ziyaretlerde işlerinin toparlanmakta olduğunu ifade ettiler. Ancak Türkiye ile bazı bölge ülkelerinin arasındaki gerginlikten dolayı ihracatta sorun yaşadığını söyleyen işletme sahipleri vardı. Özellikle Körfez Ülkeleri ile iş yapanlar bu konuda liste başında.

Herkes çıkış noktasının “üretim” olduğu konusunda hem fikir ama “ne üretmeli?” sorusunun cevabını vermekte zorlanıyor. Bundan başka fabrikalarda daha az insan çalışmaya başladığı için “bu kadar insan ne iş yapacak” diye tasalananların da sayısı oldukça fazla.

Ben kendi adıma “boşuna tasalanmayın” diye yatıştırmaya çalışıyorum. Kaliteli insan gücü bir şekilde kendine uygun çalışma alanını bulabiliyor. Kalifiye olmayan işlerde çalışanlar ise sanayiyi tercih etmiyorlarsa, endüstrinin robotlaşması zaten kaçınılmaz olacak. Dijitalleşme ve yapay zekaya direnen işletmeler bir süre Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen mültecilerle yola devam edecekler. Ancak bu bile onların yok olmalarını önleyemeyecek.

Sonunda Türkiye üç adet faaliyet kolunda değişine gitmek zorunda kalacak:

1. Konvansiyonel endüstriler
2. Dijitalleşmiş endüstriler
3. Dijital endüstri

İkinci ve üçüncü maddelerde çok daha yüksek katma değer var ancak, Türkiye’deki eğitim bu seviyeyi henüz yakalayacak durumda değil. Pisa verilerinden birçok parametreye kadar bu gerçeğin farkındayız. Ancak konvansiyonel sanayii de gençler tercih etmiyor. İş kazaları, şehir merkezine uzaklık, sosyal ortam ve yönetim tarzı sebebiyle gençler sanayiden giderek uzaklaşıp, hizmet sektöründeki faaliyetlere kayıyorlar.

“Türk İş İnsanı genellikle hümanist..”

İşin aslında bakılırsa, 20. yüzyılda işsizlik ve istihdam tercihleri iş insanlarının en son kaygılanması gereken konulardan olsa da, 21. yüzyılda “risk unsurları” arasında ilk sırada yer alıyor. Ancak insani sebeplerden değil. Bir yerde işsizlik çok ise orada mal satmak çok zor. Ayrıca işsizliğin çok olduğu yerde sosyal huzursuzluk da artıyor ve yatırımlar tehlikeye giriyor.

Ancak Türkiye’deki iş insanlarının endişeleri gerçekten samimi ve insani diyebilirim. Gençlerin tercihleri ve gelecekleriyle alakalı ciddi bir endişe taşıyorlar. Ben de elimden geldiği kadar “su yolunu bulur” diye anlatmaya çalışırken, “gençleri korkutmayın, özgürce tercihlerini yapsınlar” diyerek ikna etmeye gayret ediyorum. Çünkü söz konusu endişeli hallerin neticesinde gençleri kendi bildikleri gibi yönlendirme ve yönetme telaşı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla herkesi soğukkanlı olmaya davet ediyorum.

Doğu Avrupa’daki en yüksek genç işsizlik rakamları bizde ama ben bu rakamların doğruyu yansıttığına inanmıyorum. Bana göre bu kadar yüksek genç işsizliği yok. Ancak, en az o kadar gencin de mevcut işlerde çalışmayı kabul etmediği ortada. Açıkçası şu an ki iş hayatını ve kurumsal hayatı “modern kölelik” olarak tarif etmiş durumdalar. Gençlerin bana verdikleri örneklerin abartılı taraflarını çıkardığım zaman onları haklı bulduğum birçok örnek mevcut.

Özetle, sanayi-istihdam-tercihler noktasında mutlaka bir dengeye geleceğiz. Ancak bu dengeye gelirken bazı zorluklar yaşayacağımız muhakkak

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara