İşler iyiye mi gidiyor, yoksa?…

Haftaya başlarken Türkiye’nin CDS primlerinin 400 seviyesinin altında seyrettiğini görüyoruz. Bir yandan Avrupa Birliği diğer yandan da Suudi Arabistan ile ilişkileri geliştirmek adına hamleler yapıldığı görülüyor.

Piyasa ekonomisi ile barış sağlandıktan sonra dış politikada da sakinleşmek amacıyla atılan adımlar yatırımcıları mutlaka rahatlatacaktır. Bu arada, iç siyasette hak ve özgürlükler anlamında da bazı olumlu açıklamaların geldiği gözüküyor. Biraz tenakuz olsa da.

Her zaman söylediğim gibi, 2013 yılının bahar aylarında CDS primlerimiz 120 civarındayken, “yatırım yapılabilir ülke” seviyesindeydik. AB ile ilişkilerimiz gayet iyi durumdaydı ve ABD ile ilişkilerimizi karşılıklı olarak saygılı bir mesafede tutuyorduk. Yatırımcıların özellikle 2010 yılından itibaren başlayan “altın yıllar” inancı pekişmiş, Türkiye’ye ciddi yabancı sermaye girişi başlamış, dünyanın her yerinde o günün Başbakanı olan Erdoğan’a ciddi bir sempati oluşmaya başlamıştı.

Hatta bu sempati 2009 yılında Erdoğan’ın “one minute” olarak hatırlanan çıkışıyla pekişmiş durumdaydı diyebilirim. Sonra Mayıs 2013’te gezi olayları başladı. Ardından17-25 Aralık gelişmeleriyle gerginlik zirve yaptı. Aslına bakılırsa, daha 2012 yılının Eylül ayından itibaren 2016 yılındaki hain darbe girişimine kadar devam eden süreç başlatılmıştı diyebilirim.

Geriye dönüp bakınca Türkiye’nin planlı bir şekilde yoldan çıkartıldığını, seçilmiş hamleler ve hainlikler karşısında siyasetin vereceği tepkilerin ne olacağının da şer odakları tarafından gayet isabetli bir şekilde tahmin edildiği anlaşılıyor. Özetle, güveni tesis etmemiz için o zamanki halimize geri dönmemiz gerekiyor.

 

“Döviz kuru yükseliyorsa demek ki yapacak çok iş var…”

Geçen haftaya kadar, birçok coğrafi bölgede mücadele eden, ABD ve AB yanında bunların müttefikleriyle kavgalı, Rusya ve Çin ile kaygan bir zeminde ittifak kurmuş, Yunanistan, Fransa, Suudi Arabistan ve yandaşları ile hasım olmuş bir Türkiye vardı.

Neyse ki, Azerbaycan meselesinin Türkiye’nin kurguladığı planın hedeflerine uygun şekilde sona ermesi, yukarıda bahsettiğim problemlerin de hal yoluna girmesinin önünü açtı diyebilirim. Türkiye’nin güçlü olduğunu kanıtlayacağı ikinci bir örneğe gerek kalmadan AB ve Suudi Arabistan’la uzlaşı için temasa geçmesi, zamanlaması doğru bir hamle oldu.

Bundan sonra sakinleşme adına atılan her hamle büyüme, enflasyon, faiz ve kurlar ile ilgili olumlu etki yaratırken, TL cinsinden varlıklara yatırım yapılması için de cesaret yaratacaktır diye düşünüyorum. Elbette küresel ekonomiden de iyi haberlerin geliyor olması gerekiyor ki düzelme istikrarlı şekilde devam etsin.

Elbette dün belirttiğim gibi, bir kırlangıçla bahar gelmeyecekti. Kurlar tekrar yükseliyorsa demek ki yapacak daha çok iş var. Dövizin yükselişini dış mihraklara değil, kendi hatalarımıza bağladığımız gün birçok mesele çözülecek.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara