Kadına Şiddetle Mücadele Zirvesi Konuşma Metni

Değerli Hanımefendiler ve Beyefendiler;
Saygıdeğer Konuklarımız ve Konuşmacılarımız;
Kıymetli Akademisyenler, İdari Personelimiz ve Öğrencilerimiz;

Sizleri Altınbaş Üniversitesi adına saygıyla selamlıyorum. Bugün burada yapacağımız tartışmalar ve çalışmalar, mutlaka “kadına şiddetle mücadele” konusunda önemli bir ilerleme sağlayacak.

Ben müsaadelerinizle, çocukluğumdan bugüne kadar gözlemlediğim olaylar ve yaşadığım tecrübelerden oluşturduğum kısa bir değerlendirmeyi sizinle paylaşacağım.

Değerli Misafirler;

Şiddet toplumun her kesiminde var. Sadece kadına karşı değil, çocuklardan her türlü canlıya kadar şiddet var. Şiddetin yavaş yavaş Türk toplumunda kurumsallaşmakta olduğunu görüyorum.

Hiç dolambaçlı yorumlar yapmadan kanaatimi paylaşacağım. Şiddetin doğrudan doğruya okuldan alınan eğitimli bir alakası yok. Yani bu işin reçetesi okulda değil bu işin reçetesi çok farklı yerde, en temel yerde. Bu işimi çetesi evde. Kısaca bizim “yuvamız” diye bahsettiğimiz yerde.

Bir çocuk, anne ile baba arasında ki problemlerin medeni yollarla değil de şiddet yoluyla çözüldüğünü görüyorsa, doğrusunun bu olduğunu düşünecektir. Sonra bu çocuk ne yapacaktır ? O da büyüdüğünde şiddet uygulayacaktır. Hatta büyürken diyebilirim.

Söylediklerini pekiştirmek amacıyla bir kere de hatırlatmak istiyorum. Şiddet okulda çok iyi eğitim görmekle yok edilecek bir durum değildir. Eğer böyle olsaydı benim Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği görevinde veya düz bir taraftar olarak maçlara gittiğimde etrafında gördüğün mağazaların hiçbirine şahit olmazdım.

Kadın veya erkek olsun, son derece iyi eğitimli insanların futbol maçları esnasında gösterdikleri tavırlar, kullandıkları kelimeler şiddetin öğretimle alakalı olmadığını ve benim ısrarla ifade ettiğim gibi evde ve çevrelerinde görürlen, ya da maruz kalınan tecrübelerle alakalı olduğunu ortaya koyuyor.

Dolayısıyla şiddetin okuldan alınan eğitimin eksikliği veya şahsın okul eğitiminin eksikliği ile geçiştirmek bence büyük bir hata olur çok.

Net olarak söylemek gerekirse şiddet, kişinin büyürken karşılaştığı gördüğü ya da tecrübe ettiği bir durum.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, Türkiye çocukların büyürken oldukça sık şekilde şiddete maruz kaldıkları veya şiddete şahit oldukları bir ülke oldu. Dolayısıyla bugüne kadar şahit olduğumuz şiddetten daha büyük bir şiddetin önümüzdeki yıllarda karşımıza çıkacağını düşünüyorum.

Anne ve babaların yaklaşımlarının bu konuda çok önemli olduğunu, aralarındaki anlaşmazlıkları medeni yollarla, duygusal ya da fiziksel şiddet uygulamadan çözebildiklerini çocuklarında göstermeleri gerekiyor.

Aynı zamanda evin içerisinde ev demokratik hür bir ortam olması gerekiyor. Dün katıldığım bir toplantıda, “ilk önce bir ekonomi düzelsin ondan sonra demokrasi gelir” gibi bir cümle kullanıldı. Müdahale etmek zorunda kaldım. Çünkü bu baştan aşağı yanlış bir değerlendirmeydi.

Değerli Konuklar;

Benim büyüdüğüm aile, orta alt gelir seviyesindeydi. Annem ve Babamın ebeyevnleri de benzer şekilde zorluklar içinden geçmiş insanlardı. Ancak, onlardan şahit olduğum neydi anlatayım:

Akşam yemeğine sofrada özgür konuşulurdu her türlü mesele tartışılırdı. Annem ve Babamın böyle demokratik olmalarında da gelir seviyesi etkili olmamıştı. Çünkü onlar da böyle büyümüşlerdi. Dedem kaptandı, büyük babam ise 13 yaşında hayata değirmen katipliği ile başlamış fakir bir ailenin çocuğuydu. Ancak onlar da evde demokrasi görmüşlerdi. “Yuvam” dedikleri yerde liberal bir şekilde büyümüşlerdi. şiddet görmemişlerdi. Ben, böyle bir ortamda büyüdüm ama cam fanusta büyümedim.

Büyürken, farklı ailelerde duygusal şiddete şahit olduğum gibi, fiziksel şiddetin de var olduğuna dair kanaatler edindim. Bunların travlamalarının akranlarımın üzerindeki etkilerine de şahitlik ettim. Bunlara şahit ollmak bile beni etkiledi beni üzdü.

Bahsettiğim tecrübeler, Türkiye’de herhangi bir gelir seviyesinde rastlanan olumsuzluklar. Yani orta gelir seviyesinin üzerindeki kesimde bunlar yaşanmıyor dendiği zaman da, çok büyük bir hata yapılmış olur.
Buradan hareketle, şiddetin ekonomik olarak iyi bir seviyeye gelmekle azalacağı da kötü bir varsayımdan ibarettir. Böyle bir tezin üzerine yatırılmış olan hayatların bence başarısız olacağını ifade etmek istiyorum. Türk insanı kavramları birbirine karıştırıyor

Üzülerek söylemeliyim ki, iş dünyasını veya sivil toplumu temsil eden kuruluşlardan asıl meselemizle alakalı yanlış saptamalar yapıldığı. “En büyük meselemiz enflasyon” veya “en büyük meselemiz büyüme” diye açıklamalara şahit oluyoruz.

Değerli Konuklar;
Kıymetli Hanımefendiler;

Bizim asıl meselemiz enflasyon değil ahlak. Asıl meselemiz büyüme değil kalkınma. Bunları birbirine nasıl karıştırıyorsak, şiddet meselesindeki bir çok önemli parçayı birbirine karıştırıyoruz.

Türkiye’nin en önemli meselesini bence eğer bozulan ahlak ve aynı zamanda kadın ve erkek arasındaki, nihayetinde toplum içindeki hiç bitmeyen çekişmedir.

O yüzden kadına şiddet meselesini incelerken, şiddetin Türkiye’de hemen hemen her noktada yaşandığını, işyerinde yaşandığını, evde yaşandığını, sokak da yaşandığını trafikte yaşandığını, spor sahalarında yaşandığını unutmayalım.

Bugün şiddet kurumsallaşmış durumdadır. Maalesef bunu kurumsallaştıranlar da en başta kanaat liderleridir. Kadınla alakalı Türkiye’de epeyce de ciddi bir istismar sürdürülüyor. Kadınla alakalı en kutsal kelimeleri kullanıyoruz ancak kadınlarla alakalı en kötü uygulamaları ortaya koyuyoruz. İşsizliğin artışı konusunda kadınların işgücüne katılımını sebep olarak gösteriyoruz, Fakat OECD rakamlarına göre kadınların işgücüne katılım oranında sonuncu ülkeyiz.

Kadın ile erkek arasında aynı işte en az ücret farkı yaşanan ülkelerden biriyiz, ancak anketlerde “bir kadın eşinden daha fazla kazanırsa sorun olur mu” sorusuna koro halinde “evet” diyerek Yemen’den sonra dünya ikincisi geliyoruz.

Gün geçmiyor ki kadınla alakalı şiddeti kurumsallaştırılacak söylemleri ile herhangi bir mecrada karşılaşmayalım. Mesela kadına şiddetin Türk örfünde âdetinde hatta dinimizde olduğunu iddia edenler ortaya çıkıyor. Bu kişiler sadece eğitimsiz değil eğitimli insanlar üzerinde de etkili oluyor.

Çünkü mantık çağı sona erdi ve insanlar sadece arzu ettiklerini takip ediyorlar. Giderek aynı şekilde düşünen insanlardan oluşan bir gettolaşmaya doğru gidiyoruz.

Saygıdeğer Bakan Yardımcım;
Değerli, Konuklar;

Kadına şiddeti tasvip eden veya kadına şiddet uygulayan insanların önemli bir kısmının da çocukken, kendi evlerinde şiddet gördükleri en azından şiddete şahit olduklarını da söylemek mümkün. Şiddet gören ya da şiddete maruz kalan ilerdeki hayatında mutlaka şiddeti uygulama yoluna geçiyor.

O zaman bu işi daha ciddi şekilde ele almak gerekiyor. Az sonra panellerde, kendi konularında en yetkin panelistler söz alacaklar. Burada tartışılan konular ve çözüm önerilerinin sadece “kadına şiddet” konusunda değil, toplumsal anlamda şiddet ile ilgili de reçeteler sunacağına dair inancım tamdır.

Bu duygu ve düşünceler ışığında emeği geçenlere teşekkür ediyor, bu önemli konu için Altınbaş Üniversitesindeki bu çalışmaya katılan değerlli Bakan Yardımcımız, Cumhurbaşkanlığı Danışmanımız ve Türkiye İş Kadınlar Derneği Yüksek İstişare Kurulu Başkanımıza saygılarımı sunuyorum.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara