Makul değer ?!…

Ulusal paraların performansı incelendiğinde, karşımıza “fair value” yani gerçek değer meselesi çıkıyor. Makul değer de denebilir.

Herhangi bir subjektif muameleden uzak şekilde gerçek değerin tespiti için kullanılan birçok metot bulunuyor. Mesela ödemeler dengesindeki kalemlerle beraber ülkenin döviz varlığı ve pozisyonuyla yapılan hesaplamalar var. Buna göre Mart Ayında yine TL en olumsuz şartlar içindeki para olarak karşımıza çıkıyor.

Türk Lirasının yılbaşına göre toparlanmış olduğu gözükse de içinde bulunduğumuz şartlardan en çok olumsuz etkilenen para şeklinde tanımlandığını görüyoruz. TL’den hemen sonra Japon Yeni geliyor. Kolombiya, Brezilya, Şili gibi başını sorunlardan kaldıramayan ülkelerin paraları da peşi sıra geliyor. Meksika, Güney Afrika ve Polonya paraları da olumsuz etkilenmiş ama TL uzak ara önde. İlginçtir Çekya, Hindistan, Çin, Filipinler, Macaristan ve Tayland gibi ülkelerin paraları ise “fair value” olarak pozitif tarafta yer almışlar.

“Toparlanmanın Uzun Sürmesi İyi Olmaz…”

Elbette, ulusal paraların değerini piyasa hareketleri belirliyor. Ancak Türkiye’de de örneği yaşandığı gibi bazı ülkeler kambiyo rejimi ve para politikalarını sonuna kadar zorlayıp ulusal paraların değerini yükseltmeye ya da düşürmeye uğraşıyorlar. Bu durumda uzmanlar yatırımcılara ışık tutmak için “makul değer” araştırması yapmak durumunda kalıyorlar. Böylece yatırımcıların ulusal paraların akıbeti hakkında fikirleri olabiliyor.

Analizlere bakınca, TL’nin geçen yıla göre “makul değeri” artmış gözüküyor. Ancak geçen yıl gibi bu yılda Mart ayında fair value olarak en düşük konumda yer alıyor. Venezuela ve Arjantin’i tablolarda göremiyoruz genellikle. Devalüasyonlarla boğuşan Zimbabve de yok doğal olarak. Sıkıntı şurada: Modern Dünyanın “rahat takip edilebilir” ülkelerinin sonuncu sırasında yer almak.

Enflasyon, faiz ve kur yükselişlerinde makul seviyeler aşıldığı zaman makul değerin tespiti de zorlaşıyor. Uzun bir zamandır yazdığım raporlarda bu tehlikenin altını çizmeye çalışıyorum. Elbette toparlanacağız, ancak bunun uzun sürememesi gerekiyor.

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara