Mecburiyetten Tüketen Bir Toplumun Geçinmesi Zordur..

Ekonominin ilk derslerinde geliri düşük olan toplumların harcama oranlarının yüksek olduğunu anlatırken, bu durumumun “tüketim toplumuna” işaret etmediğini sadece kazanç içinde yaşamsal harcamaların yüksekliği sebebiyle bu sonucun çıktığının altını çiziyoruz.

Bu gerçek bir kenarda dururken, tüketim/gelir oranının bu mecburi yüksekliğinin kamu tarafından yapılan harcamaların çarpan etkisini artırdığını söylemem gerekiyor. Basit anlatımla marjinal harcama eğilimi, gelirden bağımsız yapılan bir harcamanın etkisini bize benzeyen ülkelerde daha çok artırıyor. Tabii, bu durum kişi başına düşen milli geliri orta ve alt seviyede olan ülkelerde hükümetlerin arzu ettikleri büyüme hızına kolayca ulaşmalarını sağlıyor desem yanlış olmaz.

Türkiye’nin kişi başına düşen milli geliri 10.000 Doların etrafında dolaşırken, çarpan etkisi yüksek ülkelerin arasında olması doğal. Ayrıca her ay hayatın daha da pahalı hale gelmesi ücret artış taleplerini canlı tutuyor. Bu yazdıklarımı teyit eden data Türk-İş tarafından her ay düzenlenen bir araştırmadan geliyor.

Son olarak, ocak ayında Türk-İş tarafından hazırlanan Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama miktarındaki artışın bir önceki aya göre % 9,02 yükseldiğini kaydetmiş. Ayrıca, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının 9000 liraya çıktığının altı çizilmiş. Buna “açlık sınırı” adı veriliyor ve bu haliyle asgari ücretin üzerinde.

“Attığımız Sıfırlar Geri Geliyor..”

Gıda harcaması ile giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise 28.874 lira olarak hesaplanmış. Buna da “yoksulluk sınırı” adı veriliyor. Son bir yılda yaşamsal faaliyetlerin % 100’ün üzerinde arttığı görülüyor. Aileyi bir kenara bırakıp, bekâr bir çalışanın yaşama maliyetine bakarsak, o da aylık 11 bin 556 liraya yükselmiş.

Şimdi bu veri ışığında çalıştırdığımız insanların harcama/gelir rasyolarının hep yüksek seyredeceğini, EYT ve diğer unsurlardan gelecek gelirden bağımsız ödemelerin tasarrufa dönüşmeden tüketime kayacağını tahmin etmek zor değil. Böylelikle düşen talebi ayakta tutmaya çalışılırken, enflasyonun yapışkanlığı artıyor.

Tüm bu detaylar, gelirleri yükseltmeden önce enflasyonu düşürmek gerektiğini bizlere göstermekte. Maalesef yıllar önce kurtulduğumuz 6 adet sıfırın iki tanesi hayatımıza tekrar girdi. Bu gidişle seçimden sonra ya daha büyük banknot çıkarmak zorunda kalacağız ya da tekrardan sıfır atmaya çalışacağız gibi geliyor.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara