Merkez Bankası’nın Şubat Ayındaki kararından sonra faiz indirimleri için gerekli ortamın oluşmadığı aşikardı. Rusya-Ukrayna Meselesinde tırmanış, banka batakları ve enflasyon tehdidinin devam etmesi elbette faizde adım atmamak için haklı gerekçeler. Ancak asıl meselenin döviz kurlarındaki hareket olduğunu söyleyebilirim.
Daha önceki raporlarda belirttiğim gibi, uygulanan para politikasının özellikle uluslararası kuruluşlar tarafından eleştirilmesi kredi notunun bir kere daha düşürülmesi riskiyle bizi karşı karşıya bıraktı. İlk paragrafta belirttiğim gelişmelere rağmen Merkez Bankasının bir kez daha faiz indirmesi, hem döviz kurlarının yükselişini tetikleyecek hem de seçimlerden önce kredi notunun “C” seviyesine düşürülmesine sebep hazırlayacak idi.
Derecelendirme kuruluşlarının politik kurumlar olduğunu, bizden yanlış bir adım gelmeden Türk Hükümetini karşılarına alacak bir davranıştan imtina edeceklerini söylemekle beraber, buna güvenerek cüretkar ve anlamı olmayan adımlar atmanın pratik olmayacağını TCMB Yönetiminin kavramış olduğunu düşünüyorum. Fed ve ECB temkinli ama kararlı şekilde faiz yükseltmeye devam ederken, hele ki “bu yıl faiz düşürmek yok” derken fayda üretmeyen beklentileri tatmin etmenin yararı olmadığı sonunda anlaşılmış olabilir.
TCMB’nin karar sonrası paylaştığı metni okudum ancak, her ay benzer şeyler söylendiğini bildiğim için ayrıca bir analiz yapmıyorum. Deprem ile alakalı “orta vadede kalıcı bir etki bırakmaz” söyleminin pek doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Moral vermek önemli ancak gerçeklerden uzaklaşmak kabul edilebilir bir durum değil. Nitekim karar sonra döviz kurları gevşemedi, güçlü duruşunu sürdürdü.
Sanıyorum 14 Mayıs’a kadar ekonomi yönetiminin dikkatli bir şekilde yola devam edeceğini, döviz kurlarının da adım adım yükseleceğini söylemek falcılık olmaz.
Prof. Dr. Emre Alkin