Uygulanan para politikasının doğruluğunu yanlışlığını tartışmak artık yorucu hale geldiği için meseleye doğrudan giriş yaptım. İstisnasız herkes Merkez Bankası’nın faiz indireceğini düşünüyor.
Anlaşılan şu ki depremin yaralarını sarmak uzun süreli, zahmetli ve maliyetli olacak. Bu durumda Merkez Bankasından bir faiz indirimi beklemek doğal hale geldi. Sanıyorum piyasalar depremden önce fazla satın almadığı veya mantık dışı bulduğu bu ihtimali depremden sonra ihtimal dahiline aldı. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi muhtemel faiz indiriminden bankalar ve kredi kartı sahipleri yararlanacak.
Açıkçası deprem yaralarını sarmak için başlayacak kampanyada rekor düşük faizlerin bir kısım faydası olacağına inanıyorum. Ancak bankaların tavrı çok önemli. Düşük maliyetle Merkez Bankasından aldıkları kaynakları çok yüksek faizle satmaya kalkarlarsa model çalışmaz.
“Fiyat Kontrolleri Şart..”
Bu arada Kamu Bankalarının sermayelerinin artırılmış olması da uzun zamandır beklediğimiz bir haberdi. Düşük faiz ve kredi kampanyaları yan yana geldiğinde enflasyonun bu yıl yüksek kalacağını söyleyebiliriz. Dünkü raporda belirttiğim gibi, düşük büyüme ve yüksek enflasyon bizi bekliyor. Bu sadece depremin faturası değil, depremden önceki uygulamaların da faturası.
Depremin yaralarını sarmaya uğraşırken, kimsenin enflasyona dönüp bakmayacağı bir gerçek. Diğer taraftan deprem sebebiyle piyasada sert denetimlerin yapılmakta olduğu bir başka gerçek. Yaklaşan seçimleri göz önüne aldığımızda hükümetin geçen yılki anormal fiyat hareketleri gibi gelişmelere müsaade etmeyeceği gerekirse kiralar dahil tavan seviyeler belirleyeceğini söylemek falcılık olmaz.
Açıkçası neyin “fırsatçılık” neyin “piyasa koşulu” olduğunu anlamak zor bu zamanda. Büyük ihtimalle idare de anlamak için uğraşmayacak. Bu tip felaketler yaşanan ülkelerde yüksek enflasyonun anında hiperenflasyona dönüşme ihtimali her zaman bulunuyor. Tedbiri elden bırakmamak gerek.
Prof. Dr. Emre Alkin