Dün hem enflasyon oranları hem de ihracat rakamları açıklandı.
Enflasyon oranları yüreklere su serpmedi ama ihracat rakamları yüzleri güldürdü diyebiliriz. Ekonomi Bakanı’nın “bundan sonra her ay rekor açıklayacağız” demesi oldukça iddialıydı. Ancak bu cümlelerin öylesine söylenmiş olduğunu düşünmüyorum.
2018 yılında hem küresel büyüme hem de küresel ticaret ile ilgili iyimser beklentilerin olması, cesur yorumların ardındanki en önemli faktör. Her ne kadar dünyada korumacılık modası oldukça revaçta olsa da, Türkiye’nin ihracatının bir önceki yıldan daha iyi olacağı konusunda kanaatler pekişmiş durumda.
Diğer taraftan enflasyonun yüksek seyretmesi akılları kurcalıyor. Bu seviyede bir enflasyonla faizlerin düşmesini beklemek hayalperestlik olur. Dolayısıyla Merkez Bankasına önemli görevler düşüyor.
Siyasetin “faizler düşsün” baskısına rağmen, “kaynağı getirmek bu yıl kaynağın maliyetinden daha önemli” diyerek doğru olan neyse, onu yapması gerekiyor. Zaten, ne yapsanız eleştiri geliyorsa, en iyisi doğrusunu yapmaktır. Herkesi memnun etmeye çalışarak bir yere varılamaz.
Borçlanma piyasasına herkesin hücum ettiği bu dönemde, yatırımcılara tuhaf gelebilecek davranışlardan uzak durmak ve gerekli kaynağı ülkeye getirmek, her zamankinden daha önemli bir görev. Siyasi retoriğin büyüsüne kapılmadan fonlamada akışkanlığı devamlı kılacak hamleleri yapmak gerekiyor.
Diğer taraftan çekirdek enflasyonun yüksekliği de önemli bir sorun. Çekirdek enflasyon yüksek seyrettikçe, ilerki dönemlerde enflasyonun düşmesi için beklentiler azalıyor. Her ne kadar 12 aylık enflasyon beklentileri hala tek hanede gözükse de, ilk üç ayki gerçekleşmeler bu beklentiyi değiştirebilir.
Özetle, büyüme ve ihracatta olumlu seyir devam ederken, enflasyonda tedirginliğin devam ettiği bir yılın içine girdik. Döviz kurlarının sakin seyretmesi enflasyona olumlu katkı yapabilir. ABD’de sonlanan davanın yan etkilerini ve bir erken seçim ihtimalini hariç tutuyorum elbette.
Prof. Dr. Emre Alkin
