Post-Truth Hayat ve Türkiye..

 

Değerli Dostlar. Tam olarak emin olmadan yazıp çizmemek,  gözlemlenen, test edilen, tecrübe edilen ve mutlaka tekrarlanan gelişmeler konusunda kesin yargılarda bulunmak gerekir. Gerçek hayatta test edilmemiş savları, matematiği kullanarak mutlak gerçek olarak sunmamak, her zaman kuşkucu yaklaşmak gerekir hatta.

Tabii bu işleri gerçeği bulmak için yola çıkmış olanlar yapıyor. Haklı çıkmaya çalışanlar değil. Doğruyu bulmanın güzelliğini haklı çıkmaktan daha ihtişamlı bulan pek az kişi var maalesef. Hakikatın ışığı kör etmez halbuki, ancak güçlü, zengin, ünlü ya da zorba olduğu için kendi gerçeğini kabul ettirenlerin dünyasında körelmekteyiz.

Evrenin gerçeklerinden çok kendi gerçekleriyle yaşayanların ülkesi oldu Türkiye. Aslında tüm Dünya bu hale geldi ama en azından Türkiye’nin bir farkı olsun diyorduk. Biz de modaya uyduk. “Zengin her zaman haklıdır” demişti yıllar önce bir tanıdığım. Çünkü zenginden ya da güçlüden sebeplenenler sürekli alkışlamakta. Haksız olduğunu söyleyen babayiğit çıkmıyor.

Başarısızlığını kabul etmiyor kimse. Başarısızlığını başarı olarak sunan da var. Kaybeden bırakmıyor bu sebeple koltuğu, kazananla bir farkı kalmıyor. “Ben gidersem daha kötü olur” diyen de var, “böylesi daha iyi” diyen de. Yaranma duygusu ile çalışan insan tipini sevenin sonu hep vasatlık oluyor. Hiçbir teknoloji, hiçbir şatafat bu vasatlığı gizleyemiyor. Kurumlar ilerlemiyor ama büyüyor. Biz zaten ölçeği önemseriz kaliteyi değil.

“Her şeyi Olmak Mümkün ama Rezil Olmak İmkansız..”

Kalite demişken, onu da tarif etmeyi bilmiyoruz. Dayanıklılık mı, estetik mi, fiyat mı, tasarım mı, hitap ettiği kitle mi, istikrar mı, hijyen mi, popülarite mi ya da hepsi mi henüz tam bir fikrimiz yok. Dolayısıyla anında karar verip yapıştırıyoruz etiketi. Aslında hiçbir konuda tam olarak bilgimiz de yok. Dolayısıyla her konuda fikir üretebiliyoruz. Eğer konuşan kişiyi sevmiyorsak ne dese “haksız” oluyor. Sevdiğimiz kişi yanlış yapsa da mutlaka bir sebebi oluyor. Toz kondurmuyoruz.

Çoğu kişinin fikri sabit ama safı belli değil Türkiye’de. Dolayısıyla fikrini benimseyen herkesle hareket edebiliyor. Dün kavgalıysa bugün hemen barışabiliyor. Şahsi menfaati neredeyse onu desteklemeye hazır bekliyor. Odasından son çıkan kişinin fikriyle hareket edeni de gördük, fikrini teyit edenleri danışman tutanları da. Çünkü en iyisini hep biz biliyoruz.

“Bizde ticareti başaramayanı okula gönderirler” diye konuşanların olduğu bir yerde, post-truth davranışları sadece sokaktaki insan değil kendini entelektüel sanan da gösteriyor. Çünkü bu ülkede herkes her şeyi olabiliyor. Bir tek rezil olmuyor.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara