Prof. Dr. Emre Alkin: “Spor bana meslek, para ve yöneticilik kabiliyeti kazandırdı” – Meltem Acet

Ekonomi profesörü bir babanın, ekonomi profesörü iki oğlundan biri. “Çocukluğumdan başlayarak ailede gördüğüm başka bir meslek yoktu” diyor. “Paylaşmasak Olmazdı” kitabının yazarı. 33 yaşında profesör olmasının yanı sıra, futbol aşkı ve tenis hocalığı ile başlayan spor tutkusu, Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki tecrübeleri ve müzisyenliği ile azmin, çok yönlülüğün ve dopdolu bir hayatın hikayesi duruyor karşımda. Bu ay konuğum İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin.

 

Sporla ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz?

Spor hayatına 6-7 yaşında rahmetli eniştemin desteğiyle başladım. İyi de bir tenisçi oldum. Uluslararası turnuvalarda oynayacak kadar ilerledim. Tenis Eskrim Dağcılık Spor Kulübü’nde takım oyunculuğu da yaptım. Ancak o zamanlarda uluslararası turnuvalara katılmak çok zor bir süreçti. Türkiye’de, özellikle de 1980’lerde, bir yerde milli takım oyucusu olmak ciddi bir lobicilik faaliyeti gerektiriyordu. Hakkıyla girenler elbet vardı ama, başarılı olanlardan ziyade çevresi olanlar seçiliyordu. İlerisi için bu işten bana ekmek çıkmayacağını anlayınca ben de derslerime ağırlık verdim.

Akademik yaşamın ilk adımları bu dönemde mi atıldı? 

Tenis oynadığım dönemde 6 yıl boyunca Club Med’de tenis hocalığı yaptım. Hatta spor şefliğine kadar yükseldim. Şefliğe terfi edince futboldan basketbola, okçuluktan atletizme, çeşitli branşlarda mecburen uzmanlaşmak durumunda kaldım. Aynı zamanda 1000-2000 kişilik bir ekibin, uluslararası bir kurumda nasıl yönetildiğini, çok uluslu personelle nasıl çalışılacağını ilk burada öğrendim. Club Med çok iyi bir okuldur. Bugün net olarak söyleyebilirim ki, beni dünyada herhangi bir ülkeye götürseler yedi düvelin vatandaşıyla çok rahat çalışabilecek, yönetebilecek durumdayım ve bunu da bu deneyime borçluyum.

Genç yaşta şefliğe kadar yükselip, çok farklı bir hayat tarzından akademisyenliğe başlamak zor olmalı, bu geçiş nasıl oldu peki?

Annem bir gün bana “Oğlum sen ne olmak istiyorsun?” diye sordu. İşe tenisten başladık, hocalık, şeflik derken, baktı ki bu işin sonu tatil köyü işletmeciliğine kadar gidecek. Epey korktu tabi. Babamla birlikte konuşarak benim Club Med hayatıma bir son verdiler. Dediler ki oğlum sen iyi bir öğrencisin, matematiğin de kuvvetli. Böylelikle 18 yaşımda başladığım Club Med hayatım 24’lü yaşlarımda bitti.

 “Futbol yetenekten çok bir zeka oyunudur”

Türkiye Futbol Federasyonu’nda yöneticilik yaptınız, ama oyuncu olarak bir futbol geçmişiniz de var. Futbola nasıl başladınız?

Beni futbolun içine çok kıymetli bir arkadaşım soktu. Şimdi Pana Filmin genel müdürlüğünü yapan Yakup Öztürk “Emrecim sen iyi bir sporcusun. Biz de 3.Ligde top koşturan bir takımda oynuyoruz, gelir misin? dedi. Annemi yeni kaybettiğim bir dönemdi. Böyle başladık. Yakup kardeşimle beraber bu takımın antrenmanlarına çıkmaya başladım. Ve orada öğrendim ki futbol yetenekten çok bir zeka oyunuymuş. Onu da antrenmanlarda kanıtladık. Buradaki oyunumu gören bir büyüğümüz “Oğlum sende bir pırıltı görüyorum ama yaşın geç. 24 yaşında futbola başlanmaz” dedi. Ben de “O zaman beni bu şekilde idare edin ben çok keyifliyim efendim” dedim. Onlar da bana hiç dokunmadılar.

Bu ne kadar devam etti?

Burada oynamaya devam ederken çok büyük bir yanlış yaptım. Profesyonel hayata atılmış bir insan, bu iştigalle alakalı amatör bir yerde performans göstermemeli. Ben davet edildiğim bir halı saha maçında ayak bileğimi kırarak futbol hayatıma son vermek zorunda kaldım. Sağlam bir tekme yedim, sonra da tüm arkadaşlarıma hep bunu söyledim. Bilen de geliyor, bilmeyen de geliyor. Tanımadığın kişilerle oynamayacaksın. Bu maç sonrası futbolu bıraktım. Bugün artık hobi olarak ve büyük keyif alarak nişanlım Defne Samyeli hanımla, dostlarımla tenis oynuyorum, çocuklarıma tenis öğretiyorum. Spor bana çok şey kazandırdı. Spor bana meslek kazandırdı. Para kazandırdı. Yöneticilik kabiliyeti kazandırdı. O yüzden spora çok şey borçluyum.

Türkiye Futbol Federasyonu’nda Genel Sekreterlik görevi üstlendiniz. Federasyona geçiş nasıl oldu?

Altınbaş grubunda yatırımlarla alakalı üst düzey bir görevdeyken, grup bir futbol kulübü satın alma kararı aldı. Nasıl bugün Kemerburgaz Üniversitesi, bir “sosyal sorumluluk” projesi ise, Altınbaş grubu da, gençlerin enerjisini iyi bir alana yönlendirmek ve onların kötü alışkanlıklar edinmelerinin önüne geçmek için, futbol ile alakalı bir yatırım kararı aldı. Fevkalade saygı duyduğum bir karar. İzmir iklimi ve oradaki sporcu potansiyeli değerlendirildi, TMSF’den Göztepe Kulübü satın alındı. Doludizgin geçen 3 yılın sonunda, Göztepe’yi amatör kümeden 3.Lige çıkardık. Bu büyük bir başarıydı. Futbol ile yolu kesişmiş bir akademisyenin olması, futbol dünyasına bir hocanın girmiş olması dikkatleri çekti ve Mehmet Ali Aydınlar zamanında, Türkiye Futbol Federasyonu’na yedek yönetim kurulu üyesi olarak seçildim. Daha sonra Yıldırım Demirören döneminde de yönetim kurulu üyeliği teklifi aldım. Bir gün Yıldırım bey, “sence buraya nasıl bir genel sekreter lazım” diye sordu. Bir tarifte bulundum. “Bir de bunun üzerine hocalık ekle” dedi bana, anladım ki orada beni tarif ediyor. İki buçuk yıl, doludizgin çalıştım TFF’de, çok şey öğrendim. Beklentilerimin gerçekleşmediği zamanlar da oldu ama yüzde 90 benim beklenti çıtamın çok üzerinde görev yaptılar, Futbol Federasyonu profesyonellerinin hepsine teşekkür borçluyum.

TFF ile ileride tekrar yolunuz kesişebilir mi?

Korkut Özal’ın “Devlet Sırrı” adlı bir kitabı vardır. Kendisiyle fikirlerim çok uyuşmasa da güzel bir söz vardır orda. “La talebe, la red”. Hiç bir işe talip olmam ama eğer ki bir iş teklif ediliyorsa ve bu ahlaklı bir iş ise bunu reddetmem anlamında. Çok doğru bir yaklaşım olarak kabul ettim bunu. Bana ihtiyaç varsa, bilgim, gücüm ve hepsinden önemlisi görgüm kadar faydalı olmaya çalışırım.

“Annem ve babam birbirlerine müzik bilmeceleri yazardı”

Müzisyen bir kimliğiniz de var. Müzik hayatı nasıl başladı?

Babam ekonomi profesörü olmasının yanı sıra aslında müzisyen. Şan tiyatrosundaki birçok temsile uvertür yazmıştır. Babamın vefatından sonra anneme yazdığı mektupları okuduk. Annem Londra’da okurken, babamın ona yazdığı mektuplarda baktık ki, karşılıklı bilmeceler sormuşlar; notalar yazmışlar ve “bil bakalım bu hangi eserin” diye birbirlerine quiz yapmışlar. Tüm notaları elle çizerek tabi. Babam ile annem müziği çok seven insanlardı. Annem de çok yatkındı müziğe. Ben de Duman’ın kuruluşundan önce, grubun ilk bas gitaristiydim.

Aileden gelen bir müzik sevgisi var. Sizin gibi ekonomi profesörü olan ağabeyiniz Kerem Alkin’in müzikle arası nasıl, Kerem hoca da enstrüman çalıyor mu?

Kerem hoca sadece ıslık çalar. (gülüyor) Ama ben müziği ondan öğrendim. Enstrüman çalmaz ama müthiş bir müzik koleksiyoncusudur. Klasik müzikten pop müziğe kadar.

 

“İsraf sadece paranın gidişi değil, ahlakın da kaybıdır”

 

İlk kitabınızda “Her şey Ekonomi değil”, ikinci kitabınızda da “Paylaşmasak Olmazdı” dediniz. Bu son kitabınızdan bahsedelim biraz da.

Bu kitap unutulmuş olan insanlara hakkını teslim etmektir. Canavar diye tabir edilenlerin iyi insan olduğunu, iyi diye gösterilenlerin ise aslında kötü olduğunu anlatan, kötüye de iyiye de hakkını vermek üzerine yazılmış bir kitaptır. ‘Paylaşmasak Olmazdı’da Türkiye’nin son 15 yılını, kimin iyi kimin kötü olduğunu kendi gözlerimden yazdım.

Sizce Türkiye’nin en büyük üç problemi nedir?

Türkiye’nin bir numaralı problemi ahlak. İkinci sorunu vasatlık ve üçüncüsü de terör. Bunun tek bir panzehiri var. O da geleceğin anne babalarını, geleceğin eğitimcilerini eğitmek. Bugünküleri, bir koca nesli kaybettik zaten.

Ekonomi yönetiminin başına geçseniz, yapacağınız ilk üç şey ne olurdu?

Birincisi Türkiye’nin büyüme modelini değiştirirdim. Bilgi ve teknoloji rekabetine dayanan bir büyüme modeli kurup, ardından da eğitim sistemini bu büyüme modeline göre kurgulardım. Yani eğitim sistemini de buna entegre ederdim. Ve son olarak da israfı durdururdum.

İsrafı nasıl durdururdunuz?

İlk önce kamudan başlardım. Çünkü israf sadece paranın gidişi değil ahlakın da kaybıdır. Türkiye’de çok ciddi bir ahlak problemi var. Bu ahlak problemi her yerde. Sadece iş dünyası, siyaset olarak düşünmeyin. Sokakta var, evde var. Ve bu ahlak sorunun bu şekilde var olması da şiddeti beraberinde getiriyor. İnsanlar sorunlarını şiddetle çözmeye çalışıyor.

Yılsonu için büyüme tahmininiz?

İnşallah yüzde 3’ten daha düşük olmaz. Bu yüzde 3 zaten Türkiye için olduğu yerde sayma noktasıdır. Onun altındaki de gerilemedir. Geçen sene yüzde 3’ün altında bir büyüme yaşadığımız için bir sonraki dönem iyi olur diye düşünüyorduk. Fakat bu döviz kurlarının bir yıldan diğer yıla yüzde 40 civarında artışı tabi ki tüm parametreleri bozdu. Seçimin bu anlamda çok şey değiştireceğini sanmıyorum. Seçim panzehir değil. Kitabımda da bahsettim “seçimden sonra yaparız” sendromu, her şeyi erteleme durumu var Türkiye’de. Seçimler bu konuda bir şeyi değiştirmeyecek.

” Öğrenmek hiç bitmez ve ben öğrenmeye hep devam edeceğim”

Hayatınızda sizi en çok etkileyen isimler?

İnsanlar kendi üzerlerinde anne babalarının ne kadar etkili olduklarını ancak onları kaybettiklerinde anlıyor. Babamın pek çok kararına zamanında içimden eleştiri getirmişimdir ama bugün resminin önünden ‘sen haklıymışsın baba’ diyerek geçtiğim oluyor.

Nişanlım Defne Hanım da beni azmi, yılmaması, disiplinler arası kabiliyeti ve bir savaşçı gibi tüm zorluklara, yapılan tüm haksızlıklara karşı ayakta kalmayı başarmış bir insan olduğu için etkiliyor. Bir diğer isim Osman Birsen. Üzerimde çok emeği vardır. Doğru karar verebilme, herkes itiraz etse yahut üzerinize gelse bile doğru karar verebilme sanatını Osman bey’den öğrendim.

Ve hakkını teslim etmem lazım, çok fazla görüşemesem de eski kayınpederim Hüsamettin Özkan, dinlemeyi bilen ve aynı zamanda sakin karar verme yetisiyle örnek aldığım bir insandır. Bir de benim yaşıtım olan, yetenekli, mütevazı, ahlaklarına gıpta ettiğim dostlarım var. Bu insanların yaptığı iyi davranışları hep örnek aldım kendime. Kendimden yaşça küçük olanları da örnek aldım. Öğrencilerimin bazı davranışlarını da örnek alıyorum. Ben babam gibi düşünüyorum, öğrenmek hiç bitmez ve ben öğrenmeye hep devam edeceğim. Küçüğümden de büyüğümden de öğrenmeye devam edeceğim.

 

Ara