Seçimde kim kazandı kim kaybetti ?…

Haftaya seçim sonuçlarının tartışmalarıyla başladık. Seçim gecesi daha oylar yeni sayılmaya başlamışken, değerli televizyoncu Cüneyt Özdemir’e sürpriz bir sonuç olmayacağını ifade ettim ve bazı uyarılarda da bulundum.

2000 yılına başlarken ülkeyi idare eden koalisyon hükümetinde yine MHP vardı. Partinin kırmızı çizgileri olan bir yapısı olsa da, koalisyon hükümetinde görev alan MHP’li bakanların söylem ve kararlarında oldukça özgür davrandığına şahit oldum. Hatta bazen koalisyon protokolünü hiçe sayan davranışlar da oldu. Bu davranışların ve söylemlerin tamamının hatalı olduğunu söyleyemeyeceğim. Bazılarını zaman haklı çıkardı diyebilirim.

Ancak MHP’nin beklenmedik ve sert çıkışları, stratejik ortaklık içinde bulunanları yoracak veya bezdirecek bir hal alabiliyor. Bizden söylemesi. Yine de Genel Başkan Sn. Bahçeli’nin bu seçimin galipleri içinde olduğunu görüyoruz. Bugüne kadar toplumun tam olarak anlayamadığı çıkışlarının ardından, kendisinin başlattığı erken seçim hareketinden başarıyla çıkması azımsanacak bir durum değil.

Diğer taraftan AK Parti’nin oylarında gözle görülür bir azalma olduğuna şahitlik ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan “halkımızın partimize verdiği mesajı aldık” diye bir açıklama yaptı. Bundan başka dün de belirttiğim gibi Anayasayı değiştirmek için yeterli sandalye sayısını MHP ile de tutturamayan bir aritmetik var. Bu sebeple Meclis’te geniş tabanlı bir mutabakat aranacak diyebiliriz.

Dün ABD’den arayan bir tanıdık “ne oluyor orada, çok acayip şeyler yazılıyor çiziliyor buralarda” diye aradı. Ben de herhangi bir şeyin olmadığını, iktidar partisinin karşısında ilk defa ciddi bir muhalefet oluştuğunu ama bunu yetersiz kaldığını görmekte zorlananların olduğunu söyledim. Bazıları için kalp kırıcı bir söylem ama gerçek bu. Miting meydanlarına milyonların akın etmesi, halkta biriken tepkinin tehlikeli bir hale gelmeden muhalefet enerjisine dönmesi, demokrasi açısından olumlu bir gelişme. Ancak yeterli değil. Bu arada, 16 yıldır oy vermeye bile gitmeyip, bu sefer mitinge katıldığı için işlerin değişeceğini düşünenler olduğunu da gördük. Tebessümle izlediğim bir ayrıntıydı açıkçası.

Bu seçimde bekleneni veremeyen İYİ Parti, yenilen ise CHP oldu. Mutlaka ve acilen CHP’nin durumunu gözden geçirmesi ve temelden bir yeniden yapılandırmaya başlaması ihtiyacı var. Eğer bunlar yapılırsa, iktidar partisi iç ve dış politikada kendini yalnız bırakılmış hissetmez, ekonomi politikalarında ise uluslararası standartların dışına çıkacak söylemlerde bulunmaz. Elbette kaliteli bir iktidar için mutlaka kaliteli bir muhalefet gerekiyor. Gerçek kabinenin karşısında gölge bir kabine ve sürekli proje üreten, “böyle yapılırsa daha iyi olur” diyecek yapıcı bir muhalefet lazım.

“İktidara alternatif olmak sabır ve çalışma ister…”

Ben liberal görüşlü bir insan olduğum için meselelere objektif bakabilme imkanım da oluyor. CHP’nin bugüne kadar Muharrem İnce’yi Başkan Adayı olarak çıkarmasından başka, kitleleri heyecanlandıracak bir adımı olmadı. İktidarı en çok eleştirdiği sanat, spor, bilim, eğitim ve ekonomi alanlarında tam olarak ne yapacağı bir türlü anlaşılamadı. Büyük ihtimalle partinin içinde bu konuda ciddi çalışma yapacak insanlar bulunmakta. Ancak partinin yönetimi için bu kişileri “riskli” bulunduğu için, seslerini duyuracak duruma gelemiyor olabilirler. Bilemiyorum.

Ancak, iktidara alternatif olmak için vatandaşa yakın olmak, onları duymak, dinlemek, çözüm getirmek, parti içindeki değerleri ve bilgi birikimini doğru şekilde kullanmak, teşkilat ile olumlu temasta olmak, en önemlisi gençlerle ve kadınlarla iletişimi koparmamak gibi özellikler gerekiyor.

Rahmetli Babam şunu derdi: “Her siyasi parti, refahı artıracağını ve güzel işler yapacağını söyler. Ancak vatandaşı inandıran unsur, bunu hangi doktrinle yapacağını ortaya koymaktır. Doktrin bir siyasal partinin içeriğidir, vaatler ve kişiler ise sadece ambalajıdır.” CHP’nin ve diğer partilerin bunu hatırlaması gerekiyor.

Bugün biraz uzun yazdım ama kendi penceremden meseleyi anlatmak istedim

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara