Sorun sistemde mi? Kültürde mi?

Referandum’a doğru siyasetin ses tonu giderek sertleşirken, bu coğrafyada demokrasinin ne şekilde olacağına dair tartışmaların da alevlendiğini görüyoruz.

Yalın Alpay ile beraber yazdığımız “Olaylarla Türkiye Ekonomisi” kitabında 20. yüzyılda tecrübe ettiğimiz iktidarların analizini de yaptık. Genellikle koalisyon iktidarları zamanında ekonomi raydan çıkıyormuş gibi gözükse de, asıl sorunun başka bir yerde olduğunu anladık.

Türkiye’nin sorunu siyaset kültüründe. Koalisyon ile gayet güzel idare edilen ülkeler var. Ancak biz başaramıyoruz. Çünkü kültürümüz ortaklık yapmaya fazla müsait değil. Bugün % 90’ı kurumsallaşamamış aile şirketlerinin tamamında da aynı sorun var. Ortaklık yapamıyorlar. Şeffaflıktan hoşlanmıyorlar.

Sadece sorun ortaklık kültürü mü? Değil tabii ki. Firmaların Kurucu Başkanları, ikinci ve üçüncü nesiller arasında sürekli çatışma var. Türkiye’de pek az kuruluş kendi içinde dirlik ve düzeni sağlamış durumda. Ancak herhangi bir anlaşmazlıkta bölünme ve parçalanma tehlikesi altında yaşayan birçok kuruluş var. Bu 50 yıllık bir pastanede olabiliyor, dev bir sanayi şirketi de.

İşin gerçeği, Türkiye’de “protokola bağlanmış” bir ortaklık yürütmek çok zor. Yapılan protokoller de iş yapma amacıyla değil, ortakların birbirini kontrol etmesi amacıyla yazıldığı için uzun soluklu olamıyor. Çok iyi hatırlıyorum, 2001 Krizinin çıkış sebebi de böyle bir protokolle yola çıkan koalisyon iktidarıydı.

Sözün özü, referanduma yaklaşırken “ama koalisyon olmasın” mottosunun arkasındaki gerçeği anlatmak istedim. Koalisyon demokrasinin bir sonucudur ve “kötü” bir idare olarak tanımlanamaz. Sadece “biz koalisyon yapmasını bilmiyoruz” diyerek dürüst olmalıyız. Ortaklığı başaramadığımız için halkın iradesinin sonucu bile olsa koalisyonları yürütemiyoruz.

Ara