Türkiye Cumhuriyeti’nin Yeni Yol Haritası Ne olmalı ?..

Lozan görüşmeleri sürüncemede devam ederken, İzmir’de bir iktisat kongresi yapmak ancak Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aklına gelebilecek bir fikir olabilirdi. Daha önce düşman ordusu Polatlıya kadar gelmiş ve top sesleri duyulurken bile Ankara’da “eğitim şurası” yapabilecek soğukkanlılıkla bir lider olduğunu göstermişti.

İktisat Kongresi hem Yeni Türkiye Devletinin siyasi rejim tercihini ve yönetim tarzının nasıl olacağını dünyaya gösterirken, ekonomik model üzerinden sosyal hayatı, iş hayatını ve örgütlenmelerin nasıl belirleneceğini ortaya koydu. Tam 100 yıl boyunca bu model üzerinde devam ettik desem yanlış olur, Atatürk’ten sonra neredeyse her 10 yılda bir modele hassas ayar adı altında değişiklik yapıldı. Dış ticaret fazlası, bütçe fazlası veren, kadın istihdamında örnek gösterilen, ihtiyacının % 80’inden fazlasını üreten bir ülkeden maalesef dışa bağımlı, dış açık veren ve bütçesini denkleştiremeyen bir hale geldik. Dolayısıyla ya kuruluş modeline geri dönüş yapmak veya yeni bir modeli konuşmak gerekiyor.

Atatürk’ün İzmir iktisat kongresinde yaptığı gibi, yeni ekonomik model bundan sonraki yol haritamızı, sosyal yaklaşımlarımızı, devlet ve özel sektör arasındaki işbirliğini, uluslararası ekonomik ortaklıkları, yeni dünya düzeninde dış ticaret önceliklerimizi belirlemeliyiz. Bunun için de iç ve dış siyaseti birbirinden ayırmadan ülkemizin lehine yeni bir tasarım ortaya koymalıyız. Müttefiklerimiz de iç ve dış siyaseti artık birbirinden ayırmaktan vaz geçtiklerini kendi ulusal güvenlik belgelerinde ifade etmekteler. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni ekonomik modelini, siyaset ve diplomasiden ayırt etmeden tasarlamanın ne kadar elzem olduğunu görmekteyiz. Ancak bu şekilde dışsatımı, ithalatımızı, serbest ticaret anlaşmalarımızı, tedarik zincirinin yeniden yapılanmasını, lojistik imkanlarını doğru şekilde geliştirebiliriz.

Pazar, kapasite, tedarik, lojistik, enerji tabanındaki üretim faaliyetinin bankacılık ve finans, sigortacılık, etkin para ve maliye politikaları, teşvikler, para ve kur politikası, diplomasi ve sosyal yaklaşımlarla desteklenmesi gerekiyor. Aksi takdirde sadece hacim ve adet büyüyerek Türkiye’nin dünyanın merkezine koymamız mümkün olmaz. Ölçekle övündüğümüz kadar, kalite ile, katma değer ile hatta yeniden yapılanan tedarik zincirlerinden ortaya çıkaracağımız yepyeni değerlerle de övünmeliyiz.

“İhracat Tabanlı Büyüme Diplomasi ve Siyasetten Destek Almalı…”

Bugün dünyanın 40 gelişmiş ülkesi ihracatın %60 ından fazlasını yapıyor. Madem ki “Dünya beşten büyüktür” diyoruz, dünya ticaretinin de bu ülkelerin tekelinde olmasının faydamıza olmadığı görmeliyiz. Dolayısıyla küresel ticaret diplomasisinde daha güçlü şekilde yer almamız gerekiyor. Yoksa, hedeflediğimiz % 1.5 ‘lik payı arzu edilen sürede almamız mümkün olmayacak.

Diplomasi olmadıkça dış pazarları büyütmemiz imkansız, iç politikada ihracat ve katma değer önemsenmeli ki büyüme oranlarımız istikrarlı şekilde artsın. Tüm bunlar sadece makineler veya tesislerin sayısını artırarak da olmayacak. Eğitimin öğretimin, sporun, sanatın, kültürün kısacası insana değer katan ne varsa yanımıza almamız gerekir. Küresel ticaretten yüksek pay alan ülkelerin bu bahsettiğim unsurlarda ne kadar önde olduğunu görmemiz gerekiyor. Bunların hiçbiri rastlantı değil.

Gerçek şu ki, bugüne kadarki oyun planıyla kat ettiğimiz mesafenin iki-üç katını kat etmek zorundayız. Dolayısıyla bir başka oyun planı, bir başka tasarım, bir başka model gerekiyor. Bana göre kuruluş ilkelerine geri dönmek gerekiyor. Dilerim Cumhuriyetin 100. yılında bunu başarmak için adımlar atarız.

Prof. Dr. Emre Alkin

 

Ara