Büyüme rakamlarında rekor kırılması, uluslararası siyasetteki gerginliği az da olsa unutturdu bizlere. Dün sabah açıklanan % 11.1 ‘lik oran özellikle Ankara’da ciddi bir heyecan dalgası yarattı. Diğer taraftan “büyüme rakamları doğruyu yansıtmıyor” şeklinde eleştiriler de vardı.
Ben “Türkiye gücünü gösterdi” diyenlerle “bu rakamlar doğru değil” diyenlere mesafeli durarak, soğukkanlı şekilde bir analiz yapacağım:
Herşeyden önce geçen yıl aynı dönemde negatif büyüyen Türkiye’nin bu yıl yüksek büyüme oranı açıklaması doğal. Diğer taraftan Kredi Garanti Fonu ile başlatılmış olan ivmeyi unutmamak lazım. Ayrıca büyümenin inşaat ve hizmetler tarafında sanayiden daha hızlı bir artış olduğu, nihai tüketim harcamalarının da itici güç olarak iyice belirgin hale geldiğini hatırlatalım. Özetle büyüme yok değil var.
“İşte Türkiye’nin gücü” diyenler için de, Türkiye’ye yakışacak olanın teknoloji, inovasyon, ar-ge, tasarım, markalaşma ve yüksek teknoloji ile büyümek olduğunu hatırlatayım. Dolayısıyla katma değer artışını “fiyat/kalite” rekabeti ile sağlamaya devam edersek, geçmişte olduğunu gibi sert dalgalanmalar yaşarız. İhracat le büyümeyi denemek bu açıdan iyi bir başlangıç olabilir. Çünkü ihracatçılar küresel rekabetin unsurlarını en iyi bilen kesimdir.
Ekonomi büyüdüğü halde enflasyonun yüksek seyretmesi, “ürettiğimiz zaman enflasyon düşer” tezini çürütüyor. Bundan başka “yüksek faizle büyüme olmaz” tezi de çürümüş oldu. Diğer taraftan çift haneli işsizlik rakamı düşündürüyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de büyümenin gerçek olduğu ancak büyüme modelinin eskiliği sebebiyle istihdam yaratma konusunda zayıf kaldığı, enflasyon ve faizlerin yüksekliğinin de daha uzun süre devam edeceği anlaşılıyor.
Prof. Dr. Emre Alkin