Vicdan ile Cüzdan Arasına Sıkışmak..

2022 yılının büyümesi beklentiler doğrultusunda hatta daha yüksek açıklandı. Rakamlar gösteriyor ki, son çeyrekte büyüme tüketim sayesinde gerçekleşmiş ve hanehalkı bu kalemde aslan payını almış gözüküyor. Ancak ihracatın uzun zamandır verdiği net katkının yine ayrı çeyrekte negatife döndüğünü, stok değişimindeki kayda değer negatif büyümenin de dikkat çekici olduğunu söylemek gerekiyor. Daha önceki raporlarda bahsettiğim gibi bu yılın Ocak ayındaki gözle görülür düzelmenin Şubat depremiyle beraber bu ivmenin kaybolacağını söylemek mümkün.

Bu sonuca göre kişi başına düşen milli gelir 10.600 Dolar civarında hesaplandı. Bir önceki yıl 10.000 Doların biraz altındaydı. Orta Gelir Tuzağı olarak adlandırılan 13.000 doların altındaki bölgeden bir türlü kurtulamayan Türkiye’nin artık bu bölgeden kurtulması için 15.000 Dolar seviyesini geçmesi gerekiyor. Çünkü Orta Gelirin tarifi değişti. Bunun için milli gelirin nominal olarak hızlı bir şekilde artması ve aynı zamanda dolar kurunun düşmesi ya da en kötü yerinde sayması gerekiyor.

Elbette bu şekilde refahı yakalamak pek mümkün değil. Bundan 10 yıl önce olduğu gibi üst gelir seviyesine çıkıp sonra düşmek de var. Buraya çıkıp sonra geri düşmemek için demokratik standartları ve eğitimi yükseltmekten başka çaremiz yok. Sebebini şöyle anlatayım:

Demokratik ülkelerde vatandaşlar kanunlar karşısında eşit oldukları için menfaatlerine uygun da olsa ayrımcılıkları pek desteklemek istemezler. Çünkü günün birinde bir başka menfaat grubunun gelip kanunları kendi istediği gibi yorumlamasından çekinirler. Dolayısıyla seçilmek isteyenler vatandaşların gerçekçi seçimler yapacaklarını bilerek, propagandalarını bu şekilde yaparlar. Gruplaşmalar kuru kalabalıklara dönüşmez. Dolayısıyla seçim propagandaları renkli olur. Yeni fikirler çarpışır. Geçmişte başarısız olmuş plan ve projeleri tekrar gündeme taşıyıp seçilmek imkansızdır. Çünkü halkın ve kurumların hafızası güçlüdür. Değer yaratmayacak işleri demagojik propagandayla yani sürekli aynı fikri tekrar ederek seçim kazanmak pek mümkün değildir.

“Refah Artışı Sadece Büyüme İle Sağlanamaz..”

Az eğitimli toplumlarda ise seçilmek isteyenler ve neticede seçilenler sürekli aynı cümleleri tekrar ederek kalabalıkların hafızasına işlemeye çalışırlar. Burada renkler yoktur. Sadece siyah ve beyaz vardır. Yani “biz ve diğerleri” gibi.

Bu toplumlarda kalabalıklar her zaman gruplardan etkindir. Maalesef kalabalıklarda insanlar bir araya geldiklerinde, akıl-sorumluluk bazen de ahlak gibi değerleri kaybederler. Ayrıca, kalabalıkları yönetmek grupları tek tek ikna etmekten daha kolaydır. Eğitimli insanlar ahlaken yufka yürekli olduklarından dolayı, saldırgan söylemlerin arkasından gidemezler. Fakat kitleler her zaman bu konuda daha kullanışlıdır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda durum bu şekildedir. Arap Ülkeleri veya Güney Doğu Asya’daki bazı ülkeler üst gelir seviyesinde gözükseler de, yine aynı sebeplerden dolayı gelir dağılımı bozukluğu içindedirler. Özetle güven, adalet, eşitlik gibi kavramların yan yana yükseldiği yerlerde gerçek anlamda refah yükseliyor desem yanlış olmaz.

Hukukun üstünlüğünü temel almış demokrasilerde halkın egemenliği sağlamlaşır, kalabalıklar yoluyla çoğunluğun oyunu almak hedeflenmez. Aksine grupların talep ve istekleri dinlenir, toplum menfaatiyle çelişmeyenleri bir zaman planı içinde gerçekleştirmek için söz verilir. Bu sözler takip edilir ve buna göre gelecek seçimlerin sonucu belirlenir.

“Vicdan ile cüzdan arasında sıkışmak” her ülkede yaşanan bir durumdur ama, kanunlar bu gerekçeyle insan hayatına kast edilmesini önler. Tüm bunların sonucunda söz konusu ülkelerdeki varlıkların değeri artar ve ahlaktan ayrılmadıkları sürece büyük krizler yaşamazlar. Aslında temel olarak inanmamız gereken şudur:

Vatandaşların eğitimleri arttıkça, kendi faydalarına olan ne varsa toplumsal fayda ile çelişmeyecek şekilde gerçekleştirmeye çalışırlar. Çünkü bir başkasının hakkını gasp edince önünde sonunda aynısının kendi başına geleceğini bilirler. Böylece değer korunmuş olur. Ormanlar ya da parklar beton kütlelerine dönüşmez, akarsular ve göller kirlenmez, çimentoyla doğaya kafa tutulmaz.

“Hocam hiç bir şey söylemiyorsun” diye serzenişte bulunanlar bilsinler ki, lafın tamamı akıllıya söylenmez.

Prof. Dr. Emre Alkin

 

 

Ara