YAZAR ARZU KILIÇ’TAN PROF. DR. ALKİN İLE SÖYLEŞİ

Kafkas Haber Ajansı Köşe Yazarı Arzu Kılıç’ın Ekonomist, Akademisyen Prof. Dr. Emre Alkin ile söyleşisi:

Türkiye’de herkes ‘ayrıcalıklı olmak’ için zengin olmaya çalışıyor

Ekonomi, bilişim ve bilgi konusunda Ekonomist, Akademisyen Prof. Dr. Emre Alkin ile konuştuk. “21. yy’da ‘Para’ mı yoksa ‘Veri’ mi daha değerli?” sorusunu da yanıtlayan Alkin, paranın niye önemi olmadığını somut bir şekilde anlattı.

Her türlü veri ya da bilginin “para” edeceğinin altını çizen Alkin, bunun nasıl süreçlendiği ve bazı soruların yanıtı haline getirip getirilemediğinin önemli olduğunu vurguladı.

Bilgiye “saygı” duymayan ancak veri toplamaya bayılan bir toplum olduğumuzu belirten Alkin, “Veri ve bilgi konusunda Türkiye’de bilinç olsaydı, kalite/fiyat rekabetinde değil, bilgi rekabetinde yarışıyor olurduk” dedi.

Alkin “ailelere tavsiyem; çocukları liseden mezun olur olmaz onların üzerindeki baskılarını hafifletsinler, mümkünse yurtdışına göndersinler, ya da Türkiye’de başka bir şehirde ayaklarının üzerinde durmasını öğrenmeleri için çaba göstersinler. Ayrıcalık peşinde koşmadıkları zaman Türkiye’ye faydalı olacaklardır ” dedi.

Devletin,“siz merak etmeyin en kötü ben iş veririm” yaklaşımı nedeniyle girişimciliğin arzu edilen seviyeye gelemeyeceğine dikkat çeken Alkin, Türkiye’deki zenginleşme modelinin, batı standartlarındaki bir rekabetçiliğe dayanmadığını belirtip “Herkes ‘ayrıcalıklı olmak’ için zengin olmaya çalışıyor. Yani bizden Steve Jobs’lar çıkmaz, ancak Meksika’daki Carlos Slim gibi işadamları çıkar” diye konuştu.

-Ekonomist ve bir akademisyen olarak kendi dünyanızda bilişimi nasıl tanımlıyor ve görüyorsunuz? Ekonomik olarak “bilişim” ve “veri”nin anlamı nedir?

-İyi bir son kullanıcıyım ama teknoloji üretmek isterdim. Benim için bilişim “çözüm” dür. Veri de süreçlenmediği sürece ham kalır. “Veri”nin bilgiye dönüşmesi için bilişim mutlaka gerekli. Yoksa ham olarak kalır bir işe de yaramaz.

-15-18 Ekim 2015 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Girne’de gerçekleştirilen TBD 17. Kamu BİB etkinliğindeki konuşmanızda, “Veri olmadan bilgi olamıyor” dediniz. Rahmetli Gazeteci Uğur Mumcu da yazı ve konuşmalarında hep “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olan kişilerden yakınırdı. Bilgi, önemli… Türkiye’de devlet ve hükümetlerin bilginin önemi konusunda yeterli farkındalığa sahip olduklarını düşünüyor musunuz?

-Bilgiye saygı duyan bir ülke değiliz ama veri toplamaya bayılıyoruz. “Bir gün lazım olur mutlaka” mantığıyla kurumları veri çöplüğüne döndürüyoruz. Hatta verilerin tamamının “gizli” olduğunu düşünüp, ne olduğunu bilmeden gizlemeye saklamaya çalışıyoruz. Eğer veri ve bilgi konusunda Türkiye’de bilinç olsaydı, kalite/fiyat rekabetinde değil, bilgi rekabetinde yarışıyor olurduk.

-Yine aynı konuşmanızda, “Bilgisi olmayanın parası da önemli olmuyor” ve “Doğru süreçlenmiş veri, paradan kıymetli” ifadelerini kullandınız. Her bilgi/veri para eder mi? Hangi bilgi/veri, parasal olarak önem taşır ve bir değer ifade eder?

-Her türlü veri ya da bilgi, para eder. Önemli olan bunu nasıl süreçlediğimiz ve bazı soruların cevabı haline getirip getiremediğimizdir. Bilgiyi “lüzumlu” ya da “lüzumsuz” diye ayıran toplumlara bunu anlatmak zor tabii.

-Facebook’un “dünyanın en kalabalık” nüfusu olduğunu belirttiniz. Peki, Facebook kullanımında birinci ülkelerden biri olan Türkiye’nin, sosyal medya ve bilişim alanında katma değerli bir hizmette tüm dünyada adından söz ettirememesi konusundaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?

-Maalesef biz tüketmeyi biliyoruz. Kullandığımız mecraları değere dönüştürmeyi başaran bir ülke değiliz. Sosyal medya ile ilgili yasakların olduğu bir ülkede bu sonuç normal. Sürekli yasaklanan bir yerde reklam yapmak isteyen firma bulmak çok zor. Özgür zihinler inovasyon yapabilir. Sanattan spora kadar “bu yanlış, şu doğru” diye empoze edilen bir ülkede gençlerden mucize beklememek lazım.

-Günümüzde birçok aile çocuklarına doktor, mühendis, avukat ol diyor. Kimse çocuğum girişimci olsun demiyor. Ülkemizde başarılı iş adamlarının hayatlarına baktığımızda kimi pazarda limon satmış kimi simit satmış. Sizce yaratıcı, sorgulayan ve girişimci bir birey nasıl yetiştirilir? Ailelere tavsiyeleriniz nelerdir?

-Devlet, “siz merak etmeyin en kötü ben iş veririm” dediği sürece, girişimcilik arzu edilen seviyeye gelemez. Türkiye’deki zenginleşme modeli, batı standartlarındaki bir rekabetçiliğe dayanmıyor. Herkes “ayrıcalıklı olmak” için zengin olmaya çalışıyor. Yani bizden Steve Jobs’lar çıkmaz, ancak Meksika’daki Carlos Slim gibi işadamları çıkar. Ailelere tavsiyem; liseden mezun olur olmaz çocukların üzerindeki baskılarını hafifletsinler, mümkünse yurtdışına göndersinler, ya da Türkiye’de başka bir şehirde ayaklarının üzerinde durmasını öğrenmeleri için çaba göstersinler. Ayrıcalık peşinde koşmadıkları zaman Türkiye’ye faydalı olacaklardır.

-Siz ve Yalın Alpay danışmanlığında “Birlikte Kitap Yazıyoruz” adlı atölye çalışmanız var. Atölyeden biraz söz eder misiniz? Atölyenin amacı nedir, kimler katılabilir?

-Bu atölyenin amacı, gönülden ve akıldan geleni, insanların elinden geldiği kadar ifade etmelerini sağlamak. Türkiye’de insanlar, hissettiklerini ve düşündüklerini söylemekten çekiniyorlar. Birbirlerini sevdiğini bile söyleyemeyen bir toplum olduk. Nefret ise had safhada. Bu atölye, “Dostlarla beraber sadece yazar olmaya doğru bir yolculuk değil, aynı zamanda kendi benliğimize de bir yolculuk” olacak. Epeyce rağbet var. Bu da umutlarımı artırıyor.

-Son olarak yeni yıla çok az bir süre kaldı. Kısaca 2016 Türkiye ekonomisi hakkındaki tahminlerinizi öğrenebilir miyiz?

-Peş peşe iki seçim yaşıyoruz ve kamudan özel sektöre kadar herkes stand-by’da bekliyor. Bu durum 2016 yılının ilk yarısını kaybetmemize sebep oldu. Eğer seçim sonucuna göre koalisyon ihtiyacı duyulur ve yine kurulmazsa, bu 2016’nın tamamını kaybetmemiz manasına gelir. Göreve gelen ilk hükümet, büyüme modelini teknoloji, inovasyon, katma değer ve tasarım üzerine kurmazsa, korkarım ki düşük büyüme hızlarıyla yola devam ederiz. Bu durumda yüksek seviyedeki vergiler özel tasarrufların yüzde 10’un altına düşmesine sebep olur. Kamudaki israfın da mutlaka sona erdirilmesi gerekiyor. Bunlar yapılmazsa öngörüsünü yapacağımız rakamların hiçbir anlamı kalmaz.

Prof.Dr. Emre Alkin Kimdir?

1969 yılında İstanbul’da doğdu. Işık İlkokulu ve ardından Saint-Michel Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü’nden 1991 yılında mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak kabul edildi. Askerlik görevine MSB F-16 Uçakları Sistem Yönetim Daire Başkanlığı’nda yedek subay olarak devam ederken 1997 yılında iktisat Teorisi anabilim dalında Doçent unvanını aldı.

Risk Yönetimi ve Finansal Kurumlar üzerine kitap ve makaleler yazarken, yatırım kuruluşlarında danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2002 yılında Profesör oldu. Çukurova Holding, Anadolu Endüstri Holding, Doğan Holding ve Altınbaş Holding’de çeşitli görevler aldı. TV8, FOX ve CNNTURK televizyonlarında ve çeşitli gazetelerde ekonomi yorumculuğu ile köşe yazarlığı yaptı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreterliği, Türkiye Finansman Şirketleri Genel Sekreterliği, Vergi konseyi Üyeliği, İstanbul Kültür Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanlığı, Kemerburgaz Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. İngilizce ve Fransızca seminer ve konferanslar vermekte olan Prof. Alkin in bundan başka yabancı dilde ve Türkçe yazılmış kitapları bulunmaktadır.

GSM ve Telekomünikasyon, Uluslararası Finans Kurumları, Enerji ve Demir-Çelik Sektörlerinde çeşitli görevlerde olan Alkin, Kemerburgaz Üniversitesi ’inde ekonomi dersleri vermekte ve Rektör Yardımcılığı görevine devam etmektedir. Halen ödeme sistemleri ve finansal yönetim üzerine uluslararası projelerde yer almaktadır.

Ara