Zamanı Yönetmek Bir Sanattır.. Adaptır Aynı Zamanda…

Hafta içi eşimin kimlik kartını değiştirmek için nüfus müdürlüğüne gittiğimizde inanılmaz bir izdiham ile karşılaştık. İçeride Türk Vatandaşları kadar yabancı uyruklular da bulunuyordu. Randevulu sistem olmasına rağmen 1 saat civarında bekledikten sonra işlemleri tamamladık.

“Hayat geldiği gibi yaşanır” diyerek özel hastane randevusuna gittik. Orada da takriben 1 saate yakın bekledik. Devlet dairesinde beklemek vakayı adiyedendir ama özel kurumlarda da bekleniyorsa, işimiz iyice zor. Belki de sağlık hizmetinin bir kamu hizmeti olması sebebiyle, randevu isteyen hiç kimseyi geri çevirmemek için üst üste doldurulmuştur defter. Bilemiyorum. Ancak, mesleğinde başarılı olan doktorlardan aylar öncesinden randevu almaya çalışanların başarılı olamadığını da biliyoruz. Tabii, söz konusu doktorlar kıramadıkları hastalarını araya mutlaka alıyorlar. Bu sebeple hiçbir randevu saatinde gerçekleşmiyor, hep gecikmeler oluyor.

Aslında nüfus müdürlüğünde de benzer bir olay yaşadık. İdare, 65 yaşının üzerindekilere öncelik veriyor ama o kalabalıkta numarasını takip edemeyenler sıralarını kaybediyorlar. Bu sefer başkalarından ricacı olarak araya giriyorlar ve aynen hastanede olduğu gibi, kimse randevu saatinde işini yapamıyor, gecikme oluyor. Demek ki teknolojinin son olanakları bile kullanılsa, kimsenin işini söylenen vakitte yapması imkan dahilinde değil. Otellere girişler, restoranlardaki rezervasyonlar da çoğunlukla bir önceki misafirin zamana saygı duymaması ya da geç kalması sebebiyle sağlıklı işleyemiyor.

“Zaman kaybı telafi edilmiyor…”

Konferanslar, açılışlar ve zirve toplantıları da benzer şekilde hiçbir şekilde zamanında başlamıyor. Onur konuğunun gecikmesi ya da bir önceki panelde konuşanların lafı uzatması veya çeşitli sebeplerden dolayı en az 30 dakika sarkıyor etkinlikler. Bu zaman kayıplarının aynı zamanda iş kaybı ve nihayetinde maddi kayıp olduğunu idrak eden fazla insan yok. Bu sebeple bendeniz moderatör olduğum toplantıları geç başlamış bile olsa vaktinde bitiriyorum. Ayrıca yönetici olduğum yerlerde işler vaktinde bitirilmediği zaman, normalde olduğum kişiden sıyrılıyor ve sorumluları sert şekilde ikaz ediyorum. Gerekiyorsa, hangi pozisyonda olursa olsun sürekli tekrar eden gecikmeler olduğunda görev yerini ya değiştiriyor ya da vedalaşmayı tercih ediyorum.

Vakitlice tamamlanmayan ya da doğru şekilde tamamlanmayan işler sebebiyle insanların can, mal veya para kaybına uğradığının bilincinde bir kişi olarak, en ufak işi bile bu ciddiyetle yapıyorum. “Hayırlısı buymuş” demeden en hayırlısının işi zamanında bitirmek olduğunu şiar edindim desem yanlış olmaz. Bugün ekonomi yazmak yerine başıma gelenlerden esinlenerek bazı gözlemlerimi paylaşmak istedim.

 

Prof. Dr. Emre Alkin

Ara